Kitaplar | Konular | Dost Kazanma ve insanlari Etkileme Sanati
9. İnsanların İstediği Nedir?
ize bütün tartışmaların önüne geçecek, kötü düşünceleri yok edecek, en iyi düşünceleri ortaya koyacak, başkalarının sizi dikkatle dinlemesini sağlayacak bir cümle söyleyeyim mi?
Evet diyorsunuz değil mi? O zaman konuşmaya hep şöyle başlayın:
- Sizi bu düşüncelerinizden dolayı suçlamıyorum. Sizin yerinizde olsaydım ben de sizin gibi düşünürdüm?
Söze böyle başlamak en inatçı insanları bile yola getirir. Ama bu cevabı, samimi bir şekilde vermelisiniz. Çünkü siz de karşınızdaki insanın yerinde olsaydınız böyle bir cevap hoşunuza giderdi.
Meşhur haydut Al Kapon'un huyuna sahip olduğunuzu, onun gibi düşündüğünüzü, onun yaşadıklarını yaşadığınızı düşününüz. Sizde bir Al Kapon olurdunuz. Çünkü onu bu hale getiren şeyler bunlardır.
Sizin bir çıngıraklı yılan olmamanızın sebebi, anne ve babanızın çıngıraklı yılan olmamalarıdır. Veya inekleri öpmemenizin ve yılanları kutsal saymamanızın sebebi Brahmaputlar nehrinin kıyılarında yaşayan bir Hint ailesinin çocuğu olarak yetişmemenizdendir.
Karşınıza gelen sinirli, mantıksız bir insan da hangi etki altında kalarak bu hale gelmiştir. Ona acımak gerekir. John Wesley sokakta giden bir sarhoş görünce:
- Yarabbi çok şükür! Senin lütfün sayesinde doğru dürüst gidiyorum! derdi.
Karşılaştığınız insanların dörtte üçü hepsi sempatiye susamış insanlardır. Bunu göstererek kendinizi sevdirmiş olursunuz.
Bir gün "Küçük Kadınlar" adlı kitabın yazarı Louisa May Alcott hakkında bir radyoda konferans vermiştim. Yazarın eserini Massachusetts'de yazdığını biliyordum. Ama konferans sırasında onun Ne w Hamshire'de yaşamış ve eserini burada yazmış olduğunu iki kere söylemiştim. Ertesi gün birçok telgraf ve mektup aldım.
Hepsi de beni eleştiriyorlardı. Mektup yazanların içlerinden birkaç kişi beni çok ağır bir şekilde eleştirmişlerdi. Ben Bayan May Alcott'un vahşi birisi olduğunu söyleseydim ancak bu kadar eleştirilebilirdim. Bu mektubu okuduktan sonra iyi ki bu kadınla evli değilim dedim. Önce ben de ona mektup yazıp karşılık vermek istedim. Ama bunu herkesin yapabileceğini düşündüm ve kadınla dost olmayı denedim. Ve kadına telefon ettim. Aramızda şu konuşmalar geçti:
- Bana birkaç hafta önce, şükranla karşıladığım bir mektup yazmışsınız.
- Kiminle konuşuyorum?
- Adım Dale Carnegie. Radyo konferansını dinlemiş ve bana yaptığım hatayı bildirmek için bir mektup yazmışsınız. Gerçekten büyük bir hata yaptım. Bana vakit ayırma inceliğini gösterdiğiniz için teşekkür ederim.
- Size karşı çok ağır sözler kullandığımdan dolayı üzgünüm. Birden bire sinirlendim. Beni affediniz.
- Hayır, hayır. Affedilmek size değil, bana düşer. Çünkü bilgili bir insan benim yaptığım hatayı yapmazdı. Daha sonra konferansı bütün dinleyenlerden özür dilemiştim. Sizden de özür diliyorum!
- Ben Massachusets'de Concord şehrinde doğdum. Doğduğum şehirle gurur duyuyorum. Sizin Mis Alcotf u başka bir şehirde doğmuş göstermeniz beni çok üzdü. Ama emin olun ki, bu mektubu yazdığımdan dolayı çok üzgünüm.
- Asıl ben özür dilerim. Çünkü hatayı ben yaptım. Sizin bana mektup yazmak zahmetine katlanmanızdan dolayı son derece üzgünüm. Bundan sonra konferanslarım hakkında düşüncelerinizi beklerim, sizin gibi kültürlü bir bayandan hatalarımın düzeltilmesini isterim.
- Eleştirimi bu şekilde karşılamanızdan, çok büyük bir insan olduğunuzu anlıyorum. Sizi daha yakından tanımak isterdim.
Bu kadına karşı sempatik görünerek onunla dost oldum. Bu sonucu kendime hakim olarak, olayı nezaketle karşılamaya borçluyum.
Bir zamanlar Amerika'da Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Taft da başından geçen bir olayı şöyle anlatır:
"Washington'da nüfuz sahibi birisinin karısı, bir kaç defa bana oğlunu memur yapmamı istemişti. Kadının oğlu için istediği makam ihtisas isteyen bir yerdi. Ben de bu dairenin şefiyle konuşarak buraya başka birisini tayin etmiştim. O zaman kadın bana bir mektup gönderdi ve nankör olduğumu, kendisine bir iyiliği yapmaktan çekindiğimi, seçimde herkesin bana oy vermesi için çalıştığını, ama benim bunlara hiç kıymet vermediğimi yazmıştı.
"Böyle bir mektup alınca karşılığını hemen vermek istersiniz. Bir cevap yazarsınız. Akıllıysanız mektubu göndermeyip bir yerde muhafaza edersiniz. Bir kaç gün sonra mektubu göndermemenin daha faydalı olduğunu görürsünüz. Ben de öyle yaptım, başka bir mektup yazarak oğlu için istediği işe başkasının alınmasının benim tercih sebebim olmadığını, aksine bu mevkiye ihtisas sahibi birisinin gerektiğini, oğlunun bu mevkide çalışabilmesi için biraz daha çalışması gerektiğini, ilerde oğlunu daha yüksek mevkilerde görerek mesut olacağını anlattım. Bu mektup kadını memnun etti. Yazdığı mektubunda daha önceki mektubundan dolayı özür diledi. Ama olay burada bitmemişti. İkinci bir mektup geldi.
Bu mektup kadının el yazısıyla yazılmış olmasına rağmen kocası tarafından yazılmış gibi gösteriliyordu. Bu mektupta kadının hastalanıp yatağa düşdüğü ve midesinde kanser hastalığının başladığı yazılıyordu. Acaba o mevkiye tayin edilen kimsenin yerine oğlunu getirmenin imkanı yok muydu?
"Bu sefer kocasına hitaben ikinci bir mektup yazdım. Bu mektupta teşhisin yanlış olmasını ümit ettiğimi, ama o mevkideki kişinin değiştirilemeyeceğini yazdım. Tayin ettiğim insan işe başlamıştı bile.
"Mektubu aldıktan iki gün sonra Beyazsarayda bir konser verildi ve bu konserde Misis Taft ile beni ilk karşılayan, birkaç gün önce kanserden hasta olan kadınla kocası oldu."
O halde insanları kazanmanın dokuzuncu kuralı şudur:
Başkalarının düşüncelerine ve isteklerine karşı sempati gösteriniz.