Kitaplar | Konular | ARAPÇANIN ÖNEMI

Arapçanın Önündeki Engeller

Engel deyip hemen geçmemek lâzımdır. İnsanı, sevdiği şeylerden mahrum bırakan nice değerli ve yaşamsal amaçların gerçekleşmemesinde rolü ve etkileri bulunan, programları aksatan şeylerin hepsine engel diyoruz. Türkiyeli, yabancı dil öğrenicisinin Arapça öğrenmesine set çeken, bu uğurda onun, candan ve içten beslediği niyetleri ?bütün imkânlarını seferber ederek- harcadığı çabaları boşa çıkaran birçok engel vardır.

Engel kavramına determinist bir bakışla yaklaşmak gerekir. Bir amacın gerçekleşmesini önleyen her şey engeldir. Onun için bunları, direkt ve dolaylı diye birbirinden kalın çizgilerle ayırmak, pragmatik açıdan doğru değildir. Dolayısıyla sizinle hedeflerinizin arasına giren her şey (bir ayrıntı bile olsa) eğer amacınızı gerçekleştirememiş olmanızda rol oynamışsa, elbette ki sonuç itibariyle o, önünüze çıkmış, hızınızı kesmiş ve maksadınıza ulaşmanızı imkânsızlaştırmış bulunan engellerden biridir.

Örneğin ilerleyen sayfalarda, üzerinde bir nebze duracağımız (bilgisizlik), işte böyle bir engeldir. Bilgisizlik, aynı zamanda (ırkçılık başta olmak üzere, lâikçilik, tarikatçılık ve kökten putçuluk gibi) birçok marjinal akımların, sapkın eğilim ve tutumların doğmasında da etkisi bulunan çok yönlü bir engeldir. Hayırlı birçok hedefin de aynı zamanda önüne çıkan bilgisizliğin, Türkiyede Arapçanın önüne nasıl bir engel olarak çıktığını aşağıda çarpıcı örnekler ışığında ibretle okuyacaksınız.

Aslında Arapçanın ülkemizde gerek öğretildiği ve öğrenildiği şartlar, gerekse konuya ilişkin öbür sıkıntılar, burada anlatılacaklarla sınırlı değildir. Bu ülkede siyah kedi ve köpekleri yaklaşık yüzyıldır «Arap, Arap!!» diye çağıran zihniyet, hiç kuşkusuz Arapçanın önüne büyük barikatlar koymuştur. Bu tertipler, yine şüphe yok ki vaktiyle çok bilinçli olarak düşünülmüş ve yaygınlaştırılmıştır. Arap milletinin antipatik, çirkin, hatta düşman olarak toplumumuza lanse edilmiş olmasının arkasında çok yönlü amaçlar vardır. Bunların en önemlilerinden biri de Arapçaya karşı savaştır. Batının müziğinden giyim tarzına; dillerinden, düşünce ve inanışlarına kadar her şeyi uygarlık sayan egemen azınlık, Arapçaya karşı yüz yıldır sürdürdüğü savaşa hiçbir zaman ara vermemiştir. Buna rağmen Türkiyede her yıl yüz binlerce insan ?yanlış yöntemlerle de olsa- bu dili öğrenmek için çaba harcamaktadır, adetâ laikçi düzene direnmektedir. Bu gerçek ise toplumumuzda Arapçaya karşı, temelde iyi niyetli büyük bir kitlenin var olduğunu kanıtlamaktadır.

Şu var ki egemen azınlık tarafından çok yönlü olarak sömürülen bu geniş kitlenin hiç değilse Arapçaya ilişkin sorunlar hakkında aydınlatılması gerekir. Çünkü bu kitle şimdiye kadar hep tarikatçıların tuzaklarına düşerek Arapça ile tanışmış ve onların ilkel yöntemleri yüzünden de bu dili bir türlü öğrenememişlerdir.

Bu kitleyi bilimsel bir yaklaşımla ve «Direct Action» yani doğrudan sistemle Arapça öğrenmeye yönlendirmenin ön koşulu, önce soğukkanlılıkla ve uygar yollarla toplumu aydınlatmaktır. Şu anda doğrudan sistemle ve bilimsel yöntemlerle Arapça öğretimi ilâhiyat fakülteleri de dahil, Türkiyenin hiçbir yerinde yapılmamaktadır. Çünkü bu yolların önünde büyük engeller vardır.

Türkiyede Arapçanın ve Arapça öğrencisinin karşılaştığı sorunlar çoktur. Özellikle konuyu gündeme getirecek birinin bulunmaması bu sorunların en büyüğünü oluşturmaktadır. Bu nokta çok dikkat çekicidir.

Nitekim bugün Türkiyede Batı dillerinin en iyi şekilde öğrenilmesi ve öğretilmesi konusunda birçok aydınlatıcı yayın bulabilirsiniz. Gerek devletin, gerekse sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla bu konuda çeşitli araştırmalar yapılmakta, konferanslar ve sempozyumlar düzenlenmektedir. Konu ile ilgili sorunların çözüme kavuşturulması için hazırlanmış doyurucu çalışmalar azımsanamaz. Fakat Arapça için durum tamamen farklıdır. Arapçanın önünde ne gibi engeller vardır, kim, hangi amaçlarla bu engelleri koymuştur, bunlar nasıl aşılabilir, gibi sorulara cevap bulmak bugünün Türkiyesinde mümkün değildir.

Demek ki Arapçaya ilgi duyan insanlara Cumhuriyet tarihi boyunca öyle bir gözdağı verilmiştir ki bugün hiç kimse, Arapçanın ve Arapça öğrencisinin bu ülkede karşılaştığı sorunlar hakkında bir tek kelime bile konuşma cesaretini kendinde görememektedir! Üstelik bu amaçla yola çıkmış ve her türlü engele rağmen Arapça öğrenmek isteyen gençlerin sayısı Batı dillerinden birini öğrenmek isteyenlerin sayısından da az değildir. Türkiyede zaman zaman darbelerle sertleşerek özgürlükleri kısıtlayan rejim, Arapça öğrencilerini daima tarikatçı kesimler arasında görmek istemiştir. Bu nedenle de Arapça öğrenmek isteyen her kes potansiyel suçlu sayılmış ve bu ülkede hak etmediği iki ayrı cezaya çarptırılmıştır:

1. Arapça öğrenmekten engellenmiş olmak,
2. Fanatik tarikatçı kesimlerle birlikte gerici olarak damgalanmış olmaktır.

Arapçanın ve Arapça öğrencisinin üzerindeki bu şiddetli baskı sırf statükocuların tavır ve politikalarıyla da sınırlı değildir. Bu noktada, üzerinde durulması gereken bir gaflet ve bir zihniyet bozukluğu da söz konusudur. Toplum, kimlerin neye niçin yasak koyduğu hakkında yeterli bilgilere sahip değildir ve bunun arayışı içinde de değildir. Dolayısıyla eğer bu sorunu irdelerken, Arapçaya doğal olarak karşı durmaları gereken insanları ve kesimleri suçlayacak olursak paradoksal bir hata yapmış oluruz. Onun için Cumhuriyet tarihi boyunca hükümetleri yöneten ve yönlendiren Makedon Yahudilerini, bu politikayı ürettikleri için suçlamak mantıklı olmaz. Onlar elbette ki kendi inanç ve ideolojilerine uygun politikalar üretmek durumundadırlar. Dolayısıyla onların bu tavır ve politikalarını adeta desteklemiş olan başka bir engeli, daha doğrusu başka engelleri aramak gerekir. Bunları sekiz ana noktada toplayabiliriz.

1. Mahalli Dillerin Yapılarından Kaynaklanan Engeller
2. Yaygın mahalli dili (yani Türkçeyi) çok iyi düzeylerde bilmemekten kaynaklanan engeller,
3. Bilgisizlik Engeli
4. Çarpık Zihniyetten Ve Bağnazlıktan Doğan Engeller
5. Meâlcilik Engeli
6. Irkçılık Engeli
7. Statüko Engeli
8. İllegal Baskı Engeli

Aslında bu engellerin, zincirleme olarak birbirlerini doğurduklarını söyleyebiliriz. Şimdi de bunları teker teker açıklamaya çalışalım:


Konular