Kitaplar | Konular | ARAPÇANIN ÖNEMI

Önsöz

Bu kitabı yazmadan önce aklıma çok ilginç sorular geldi. Bunlara yanıt bulmak zorundaydım. Örneğin:

1. Neden Türkiyede ısrarla Arap alfabesini kullananlar, Arapçaya en yabancı kesimlerdir? Meselâ üfürükçüler, büyücüler ve tarikatçılar hiç Arapça bilmezler. Buna rağmen tarikatçılarda, -Arap harfleriyle yazılmış çok sayıda- Osmanlıca ve Arap dil gramerini konu alan kitaplar bulunur. Tekkelerinde ve evlerinde yığınlarca bu kitaplardan vardır. Fakat çok ilginçtir ki tarikatçılar arasında -şeyhleri de dahil-, Arapça bilen hemen hiç kimse yoktur! Üstelik ırkçı Nakşibendi cemaatleri, Arapçaya karşı derin bir kin de beslemektedirler. Bu gerçeği, 1987 yılında verdiğim bir konferans sırasında çarpıcı bir şekilde tespit ettim.

Evet şu soru, gerçekten uzun zaman beni çok meşgul etmiştir: neden bütün üfürükçüler, muskacılar, büyücüler, medyumlar ve cinciler Arap alfabesini kullanmaktadırlar? Oysa bu adamların hiç biri Arapça bilmemektedir, evet neden?!

2. Türkiyede namaz kılan milyonlarca insan vardır. Bunlar ibadet sırasında, Kurândan parçaları ve birçok duayı Arapça okumaktadırlar. Peki neden bu büyük kitle içinde -hiç değilse- namazda okuduğunun anlamını merak edip öğrenebilmiş olanların oranı, belki % 2yi bile geçmemektedir?

3. Avrupa ülkelerine ve Amerikaya giden Türklerin İngilizce, Almanca ve Fransızca gibi Batı dillerini çok kısa süre içinde öğrendikleri bilinmektedir. Bu gerçek, aynı zamanda yapılan araştırmalarla tespit edilmiştir. Buna karşın, örneğin; Libya ve Suudi Arabistanda on yıldan fazla kalmış ve hatta yerli halkla düşüp kalkmış binlerce Türkten şimdiye kadar bir tek kişi bile Arapça öğrenmemiş, ya da öğrenmek istememiştir?! Bu nokta çok ilginç değil mi?

Arap ülkelerinde uzun süre kalmış olup Arapça öğrendiklerini ileri sürenlerin hiç biri aslında bunu kanıtlayamamaktadır. Çünkü bu insanların konuştuğu Arapça, ancak sokakta sıradan insanlarla çok basit konularda haberleşebilmek için kullanılan sınırlı ve «ammîce» tabir edilen bir konuşma tarzıdır. Nitekim bu insanlar, TV. Ve radyolardan verilen haberleri bile anlayamazlar; Arapça bir gazetenin köşe yazıları şöyle dursun, en basit haberleri bile okuyamazlar. Başkası tarafından okunsa da ancak çok azını belki anlayabilirler.

4. Türkiyede gerek yasal, gerekse yasak yollarla yüz binlerce insan sırf Arapça gramer kurallarını ezberlemeye çalışmaktadır. Buna da «Arabiyât» adını takmışlar. Bu insanlara, neden böyle yaptıkları ve niçin gramer kuralları yerine Arapça öğrenmek istemedikleri sorulduğunda bunlardan (çok azı hariç), kimse bu soruya yanıt vermemekte, ya da vermek istememektedir; bazen de şiddetli tepki göstermektedirler! Bu insanlar acaba neyi amaçlamaktadırlar?

5. Her yıl Türkiyeden hacca giden yüz binden fazla insan arasında, Diyanet İşleri Başkanı, müftüler ve ilâhiyât profesörleri bile neden aydın bir Arapla hiç konuşmak istememektedirler, ya da konuşamamaktadırlar? Oysa küreselleşmeden emperyalizme, İslâm Dinarından ortak kalkınma projelerine, kurban etleri meselesinden İslâma mensup milletler arası yardımlaşmaya, temizlikten yozlaşmaya kadar konuşulacak ve dertleşilecek nice önemli konular vardır. Neden Türk din adamları bu konularda kendilerine yöneltilen soruları istisnasız tercüman aracılığıyla açıklamaya çalışmaktadırlar.?

6. Bazı vakıfların daveti üzerine hemen her yıl İmamlara Arapça öğretmek üzere «Suudi Arabistan»dan gelen bir bilim heyeti bu amacında neden hiç başarı gösterememektedir?

Bu soruları çoğaltmak mümkündür. İşte bu sorular beni çok düşündürdü. Çünkü ben de Arapça ders verdim ve Öğrencilerim bir buçuk yıl sonra bir ilke imza attılar. Türkiyede şimdiye kadar hiç kimsenin başaramadığı dört şeyi başardılar. Evet, İsteklerini Arapça yazılı ve sözlü anlatmayı, Arapça konuşulanı anlamayı, Arap medyasını ve yayınlarını anlayarak izlemeyi başardılar.

Bunun üzerine ben yukarıdaki sorulara yanıt bulabilmek için bir araştırma yaptım. Çabalarımın ürünü olarak işte şu elinizdeki kitapçık oluştu. Şimdi onu sizinle paylaşmak istiyorum. Bu çalışmanın satırları arasında, sanırım ilginç karşılayacağınız şeyler bulacak ve çok şaşıracak, hatta bazen üzüleceksiniz.

Bu kitapta, önce Arapçanın kısaca öneminden söz ettim. Sonra;

1. Arapçanın Türkiyede şimdiye dek bir İletişim aracı olarak algılanamamış olmasının temel nedenleri hakkında,
2. Arapça ile ilgilenen kurum ve kuruluşlar hakkında,
3. Arapça öğretiminde izlenen yollar hakkında ve
4. Arapçanın önündeki engeller hakkında bilgiler sundum. Özellikle bu son madde üzerinde biraz fazla durdum.

İnsanlar, bu gerçekleri, nasıl olsa şu veya bu şekilde bir gün öğreneceklerdir. Onun için bunların bir süre daha gizli kalmasına gönlüm yatmadı. Çünkü Arapça, vahyin dili olmanın yanında benim de aynı zamanda -Türkçe ile birlikte- hem eğitim, hem de aile dilimdir. Ayrıca bu dili öğrenmek isteyenlere yıllarca ders verdim. O sırada Türkiyede Arapçaya ilişkin birçok sorunları ve çelişkileri saptama olanağını da buldum. Bunların belki birçoğu bilgisizliğin ve bilinçsizliğin sonuçlarıdır. Onun için bunlardan dolayı kimseyi suçlamak gerekmez. Fakat bu sorunların temelinde devleti kötüye kullanan, yaptırım gücüne sahip bazı şahıs, örgüt ve kurumların sinsi ve ideolojik tutum ve icraatını saptadım. Özellikle faşist çevrelerin Arapçaya karşı sert tutumlarına hedef bile oldum. Nitekim yakın geçmişte Arapça konusunda seminerler verdiğim bir vakıfta sırf bu sebeple salona kamera yerleştirilmesi ve çok geçmeden seminerlerimize son verilmesi zihnimdeki kuşkuları artırdı. Özellikle de çalışmalarımın dinleyiciler üzerinde Arapçaya karşı eğilim yarattığı yolunda (üstelik bir İlâhiyât profesörü olan) vakıf yöneticisinin, açıkça sezdiğim olumsuz kanaati üzerine bu kitabı kaleme alma azmim daha da arttı. Türkiyede temel hak ve özgürlükleri baskı altına alan bu yaygın tutum üzerinde önemle durmam gerektiğine inandım. Bu tutumun aynı zamanda Anayasaya aykırı olduğunu da saptadım. İlerleyen sayfalarda bu noktaları çok çarpıcı biçimde açıklayarak deşifre ettim.

Arapçanın önüne -daha çok Kurânın dili olduğu ilgisiyle- çeşitli engeller koyan şahıs, kurum ve çevreler ağır bir insanlık suçu işledikleri için bu kitap, aynı zamanda TC. sınırları içinde bir «suç duyurusu» hükmünü taşımakta ve bütün savcılara bu suçu haber vermektedir!

Bilimsel sistemle Arapça öğrenmek isteyen vatandaşları doğrudan veya dolaylı şekilde engelleyen tüm yasa, yönetmelik, talimat ve benzeri bürokratik uygulamalar, aynı zamanda Anayasaya açıkça aykırı oldukları için -daha yayınlanmadan önce- bu kitaptan, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere, İnsan Hakları Derneğine, Mazlum Dere, Dünya İnsan Hakları Mahkemesine, Avrupa Konseyi Başkanlığına, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, İslâm Konferansı Genel Sekreterliğine ve Arap Birliği Teşkilâtı Genel Sekreterliğine birer nüsha gönderdim.

Bu çalışmayı esasen ilme hizmet amacıyla yaptım. Çünkü şunu söylemeliyim ki, yaşamım boyunca hep bilgisizlikle savaştım. Bu yüzden çok büyük sıkıntılar da yaşadım. Ama ben bilgisizliği hiç af edemedim. Onunla hiç barışmak istemedim ve barışmayacağım. Elimden geldiği kadar insanları kısa yoldan ve gerçekçi bir anlayışla aydınlatmaya çalışarak yoluma devam ettim, bundan sonra da devam edeceğim. Bu ilgiyle, çok iyi biliyorum ki bu kez, başta ırkçılar olmak üzere, (özellikle konu Arapça olduğu için!), bazı çevreler, tekerlerine çomak sokmakla beni yine hedef alacaklardır! Ama oyunun galibi yine ben olacağım. Buna kesinlikle inanıyorum. Çünkü ben -her defasında olduğu gibi- bu kez de yine insanlardan gizlenen gerçekleri ortaya çıkardım. Bunu başardım. Üstelik konuyu dünyanın gündemine taşıdım. Ve çünkü toplumu aydınlatıyorum?.

Sevgili okurlarım,

Kitaplarımı, Türkiyede hiçbir yayınevi yayınlamak istemediği için bu çalışmamın kitaplaşması da tamamen kişisel çabalarımla gerçekleşmiştir. Onun için kitapta gözünüze çarpabilecek kusurları hoş görmenizi diliyorum.

Ayrıca Hz. Muhammedin bile adının «Mehmet» olarak çarpıtıldığı bir ülkede benim adım hemen hiç kimse tarafından doğru telâffuz edilemediği için zorunlu olarak hep «Ferit» adını kullandım. Kitabı okurken bu önemli noktanın da ayrıca sizi derinden düşündüreceğini sanıyorum.

Şimdi de sizi, yukarıdaki soruların yanıtlarıyla baş başa bırakıyor, saygılar sunuyorum.

Feriduddin AYDIN
(Ferit AYDIN)


Konular