Kitaplar | Konular | Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar

Dahili Karisikliklara Son

M üslümanlarla Kureyşliler arasında cereyan eden ilk Be­dir gazasında zafer kat'î surette müminlere teveccüh edip küffar hezimeti kahkaharîyeye uğrayınca Kureyşliler bundan son derece müteessir ve manen perişan olmuşlardır. Bundan maada Medinedeki Yahudiler fesat, iki yüzlülük ve hainliklerden ötü­rü sürgün edilip bazılariyle sözleşmeler akdedildiğinden müslümanların kuvvetleri artmış, mevcudiyetleri rasanet kesbetmiştir. Kureyşlilerin ise dahilî karışıklıkları durmuyor ve Be­dir gazasının acısı içlerinden çıkmıyor, bunun öcünü almak için her türlü hazırlıklara başlamış bulunuyorlardı. Bundan Uhud cengi doğdu. Uhud gazası İslâm tarihinde başlı başına bir hususiyet ta şır, bu ilk mağlûbiyetimizdir. Buna sebep ola­rak da ok atıcıların verilen emir ve kumandaya aykırı hareket ettikleri gösterilebilir. Kureyşlilerin kazandıkları bu zafer, on­ların Bedir de uğradıkları mağlûbiyetin acısını silmiş ve onları sevince boğmuştur, Müslümanlar harbi kaybederek Medineye dönmüşlerdir. Orada düşmana karşı taa Hamra-ül Esed çengi­ne kadar zaman zaman takipler yapmalarına rağmen kendile­rini Uhud hezimetinin tesirinden sıyıramamışlardır. Müslü­manların uğradıkları bu mağlûbiyet yüzünden Medine halkının birçoğu tavırlarını değiştirdiği gibi Arap kabilelerinin bazıları da gidişatını değiştirmiştir. Yahudilerle Dönmeler, Bedir har­binden ve müslümanların kendilerine gösterdikleri üstünlük­ten sonra Islâm hükümranlığına boyun eğmişler ve Medine haricindeki Arap kabileleri de müslümanların kuvvet ve kudret­lerine karşı korkuya düşmüşlerdi. Fakat Uhud harbinden son­ra bu vaziyet tamamen değişmiştir. Öyle ki Medine haricindeki Arap kabileler Peygambere muhalefet etmeğe ve baş kaldır­mağa kadar gittiler. Medinedeki Yahudilerle Dönmeler de düş­manlık eseri göstermekten kendilerini alamamışlardır. Hazreti Peygamber Medinedeki halkla, hariçteki kabileler hakkında malûmat almağa ve müslümanların şeref ve itibarlarını iade etmek için gayret sarfetmeğe başladılar. Uğradıkları mağlûbi­yetin sebeplerini izaleye çalıştılar. Müslümanları küçük düşür­mek ve onlardan öç almak isteyen düşmanları tepelemeğe ha­zırlandılar. Uhud cengi üzerinden bir ay geçmişti. Esed oğulla­rı kabilesinin, Medine etrafında otlamakta olan müslümanların koyunlarını yağma etmek için hücuma hazırlandığı öğrenilince onlardan evvel davranmak ve baskın yapmak için Abdülesed oğlu Ebu Selme'yi nezdine celb ile yüz elli kişilik bir kuvveti onun emir ve kumandasına verdi. Bu rnücahidler arasında Cer­rah oğlu Ebu Ubeyde ve Ebu Vakkas oğlu Sa'd ile Hadir oğlu Esid gibi mümtaz kahramanlar bulunuyordu. Cenabı Peygam­ber bunlara geceleri yürüyüp gündüzleri gizlenmeyi ve işlek olmayan yollardan gitmelerini emretti ki bu suretle kimsenin haberi olmadan düşmana ansızın basılsın Ebu Selme, Esed o ğulları kabilesine doğru yürüdü. Sabahın alaca karanlığında onları kuşatarak hücuma geçti. Kabileyi mağlûp ve tarumar ederek bir çok «ganimet» ve zaferle Medineye avdet etti ki, bu zafer müslümanların şeref ve itibarını iade etmiş ve onların kahramanlık ve fedakârlıklarını isbat etmiştir.

Bundan sonra, S üfyan el Hezeli oğlu Halid'in Medineyi basmak için halkı toplamakta olduğu Peygamber tarafından haber alındığından, işin aslını öğrenmek için Enis oğlu Abdulahı vazifelendirmiştir. Abdullah Halid'in nezdine gitti. Halid, sen kimsin diye ona seslendiği vakit, Abdullah şu mukabelede bulundu :

?? Ben Araplardan biriyim. Senin Muhammed'e karşı as­ker topladığım işittim. Bunun için geldim. Deyince Halici; Me­dineyi basmak için insan topladığını gizlememiştir. Abdullah Halîd'in yalnız başına olduğunu fırsat bilerek onunla yola çıktı. Yolu uzattı, fırsat kolluyordu. Bu fırsat çıkınca Halid'in üzerine saldırarak onu öldürdü. Medineye avdet ederek keyfi­yeti Peygambere bildirdi. Onun ölümünden sonra kabilesi, tabiatiyle boş durmamıştır. Peygamberimiz de onlara haber göndererek uslu oturmadıkları takdirde kendilerini tedip edece­ğini bildirerek kendilerini yerlerinde mıhlamış ve şerlerinden emin olmuştur. Bununla beraber alınan tedbirler Arapları ha­reketten alıkoymuş ve Uhud gazasında uğranılan mağlûbîyetin izleri silinerek Medine dışındaki Urban müslümanlara ehem­miyet ve kıymet vermeğe mecbur kalmıştır.

Hezil kabilesine kom şu bulunan diğer bir aşiretten birkaç kişi Peygambere gelerek : Aramızda müslümanlar var. İslâmiyetin esaslarını ve vazifelerini Öğretmek için arkadaşlarınız­dan bir kaç kişiyi bizimle birlikte gönderiniz de bize Kur'an okutsunlar dediler. Bunun üzerine eshabdan altı kişi bu işle vazifeli kılındı. Bunlar Reci' denilen mevkie gelince suikasta uğradılar. Kendileriyle birlikte oraya giden Araplar Hezil hal­kını çağırarak bunların üzerine saldırtmıştır. Kılınçlariyle kendilerini müdafaa eden bu altı müslümandan üçü şehid edilm i ş diğer üçü esir olmuştur. Bunlar Mekke halkına satılmak, üzere yola çıkarılmıştır, içlerinden biri muhafızların dalgınlığından istifade ederek ellerindeki bağları çözmüş ve kılıncına sarılmış ise de muvaffak olamamış o da sehid edilmiş, diğer iki esir Mekkelilere satılmıştır. Bu iki müslümandan biri olan Zeydi, Ümmiye oğlu Safvan'm babası; Halef oğlu Ümmiyenin yerine öldürmek için satın almıştır. Bu zat tam öldürüleceği sırada Ebu Süfyan kendisine şu suali tevcih etti:

Ey Zeyd; Allah ını sever isen söyle, şimdi Muhammed senin yerinde olarak boynu vurulup da sen de çoluk çocuğunun ya­nında olmaklığını ister misin?

Zeyd cevap verdi:

?? Vallahi, şimdi Muhammed'in benim yerimde, benim de çoluk çocuğumun yanında olmaklığım söyle dursun onu gül dikeniyle dahi incitmek istemem dedi. Ebu Süfyan hayretler içinde kaldı : Muhammed'in eshabının kendisini sevdikleri ka­dar samimî bir muhabbete asla şahit olmadım dedi ve sonra. Zeyd Öldürüldü.

İkincisine gelince: Onun da ismi Habib Mahbus idi. Kendi­sini asmak için dar ağacına çıkardıkları vakit:

?- İki rek'at namaz kılmaklığıma müsaade buyurunuz dedi. İzin verdiler. Usulü dairesinde tam ve sakin olarak iki rek'at namaz kıldı. Sonra hazuruna dönerek:

?? İyi bilin ki, vallahi ölümden korkarak işi uzattı demenizden çekinmese idim daha çok namaz kılacaktım dedi. Onu d a dar a ğacına çıkardıkları vakit hısım gibi bir bakışla şöyle feryad etti:

«Allahım! Sayıları sence malûm. Onları darma dağınık et, kendilerinden kimseyi sağ bırakma!..» Bu ses orada bulunan­ları titretti. Onu da öldürdüler.

Cenab ı Peygamber ve bütün müslümanlar bu altı kişinin ölümünden ziyadesiyle müteessir oldular. Hezil kabilesinin Müslümanlara oynadığı bu kahbe oyun kederleri arttırdı. Resulu Ekrem bu hâdise üzerinde durmuş ve düşünmeğe başladığı sırada mızrak oyunlarında şöhret sahibi Malik oğlu Ebu Bera Âmir yanına geldi. Peygamber kendisine rnüslüman olma­sını teklif etmiştir. Bunu kabul etmemekle beraber musluman­lığa karşı muhalefet de göstermemiş ve şunları söylemiştir:

Necitlileri İslama davet için bazı kimseleri gönderirisen, müslüman olacaklar. Fakat Hazreti Peygamber Hezil kabilesi­nin oynadığı kancık oyunu düşündüğünden bu teklife itibar etmemiştir. Fakat Ebu Berâ bu vazife için göndereceği insanla­rı kendisinin koruyacağını temin ve tekeffül ederek Resulullahı ikna etti. Ebu Berâ sözüne inanılır, teminatına güvenilir, kahpelik yapmaz bir adam olduğundan Peygamber, Ömer oğ­lu Münzir'i kırk seçkin müslümanla Necide gönderdi. Bunlar Muavne kuyusu konak yerine kadar gittiler. Orada durarak iç­lerinden bir elçi ile Tafil oğlu Âmir'e bir yazı gönderdiler. Amir mektuba bakmadan elçiyi kati etmiş ve öteki müslümanları da öldürmek için Amirlileri çağırmış ise de bu emri kimse dinlememiş, mertliklerini göstermişler ve Ebu Berâ'ın himayesini tanımışlardır. Âmir bunun üzerine diğer kabileleri çağırarak müslümanlan konakladıkları yerde kuşatmıştır. Müslümanlar bunları görünce kılınçlarını çekerek onlarla döğüşmüşler, teslim olmayarak son neferlerine kadar şehid olmuşlardır. İçlerinden ancak iki kişi kurtulabilmiştir. Bu hâdiseden de gerek Hazreti Peygamber, gerekse diğer müslümanlar büyük üzüntü duymuşlardır. Cenabı Peygamber bu hâdi­seleri ve Arapların halini düşünerek onları yola getirmek ve müslümanlara hürmet etmelerini temin edecek çareleri aradı. Bu sırada, cereyan eden hâdiselerin Medine içinde de fena te­sirlerini dikkate alarak evvelâ dahilî işlerle uğraşılması ve bu işler yoluna konduktan sonra hariçteki Arap meseleleriyle meş­gul olmasında karar kılındı. Gerek Medine dahilinde, gerekse Uhud cengi ve Reci' mahalli ile Muavne kuyusu konağında maruz kalınan suikastlar Dönmeler ve Yahudiler nezdinde müslümanların itibarını azaltmış ve bütün bunlar Peygamberi­mizin nelere maruz bulunduğunu göstermiştir.

Resul-i Ekrem, kar şı taraflara peyderpey fırsat vererek on­ların iç yüzlerini ve kendisine karşı tasavvur ettikleri suikast­ların açığa vurulmasını sağladı. Bu defa yine esbabından Müslime oğlu Muhammed'i Benî Nadîr Yahudilerine gönderdi ve şu talimatı verdi :

«Onlara deki : Beni size Allahın Peygamberi gönderdi. Aramızdaki ahidleri, kurmuş olduğunuz hain tuzaklarla bizzat sizler bozdunuz. Sizlere Resulullah on gün mühlet veriyor. Bu müddetin hitamında burada görülecek olanların boyunları vurulacaktır.»

Nad îr oğulları çıkıp gitmeğe hazırlanırken Ebi oğlu Ab­dullah, bu emre itaat etmemelerini söylediği gibi Ahtab oğlu Hay de kendi kalelerinde kalabileceklerini söyleyerek onları cesaretlendirdi. Bu Yahudilerin aradan on gün geçtiği hâlde yerlerini terk etmedikleri görülünce Hazreti Peygamber onlar­la harp ederek sıkıştırdı. Bunun üzerine mallarına ve çoluk çocuklarına dokunulmayacağına dair söz verilirse çıkıp gide­ceklerini bildirdiler. Cenabı Peygamber de kâfi miktarda erzak ve içecek su ve herkese bir deve verilmek ve bundan başka bir şey almamak şartiyle onlarla sulh akteddi. Onlar da çıkıp gitti­ler. Arkalarında bıraktıkları arazi ve hurmalıklarla mahsulleri ve silâhlan Müslümanlara harp ganimeti olarak kaldı. Resul-i Ekrem bu ganimetleri yalnız muhacirlere dağıtıp ensara bir şey vermedi. Ensardan yalnız Ebu Deccanı ve Hayif oğlu Seni gibi fakir olan iki kişiye de hisse verdi.

Nad îr oğullarının yerlerinden koğulmaları ve şehirlerinden uzak kalınmak Peygamberin dahilî siyasetini takviye etti. Müs­lümanların itibarı yükseldi. Bundan sonra dış siyasete bir isti­kamet vermek sırası geldi. Uhud savaşının üzerinden bir yıl geçmişti. Ebu Süfyan: «Uhud mağlûbiyeti, biz Kureyşlilerin Bedir gazasındaki mağlûbiyetimizin intikamıdır, gelecek yıl onlarla görüşürüz» demişti. Bu söz hatırlanarak Ebu Süfyan'a karşı bir sefer tertibini zarurî kılıyordu. Bu sebeple Müslüman­lar mükemmel bir surette hazırlandılar. Sonra Hazreti Pey­gamber Medinede Sulul oğlu Abdullahın oğlu Abdullahı vekil b ırakarak sefere çıktı. Bedirde konakladılar ve harp etmek üze­re Kureyşlileri orada beklediler. Kureyşliler Ebu Süfyan ku­mandasında ve iki bin kişiden fazla bir kuvvetle Mekkeden çık­tılar. Fakat geri döndüler. Cenabı Peygamber sekiz gün onları Bedir mevkiinde bekledi, geri döndüklerini haber aldı. Bedir'de kaldıkları sekiz gün içinde Müslümanlar ticaret yaparak kazançlar elde ettiler ve böylece Medine'ye döndüler. Bu çar­pışmadan harp kazanılmış bir zafer idi.

Bundan sonra Resul ü Ekrem Necidde Gatfan kabilesi üzeri­ne yürüdü. Bunların cümlesi firar ettiler. Bıraktıkları mallarla kadınlarını Müslümanlar ganimet olarak alıp Medineye dön­düler. Bundan sonra Şam ile Hicaz arasında bulunan Dumatül Cendel mevkiinde zaman zaman ticaret kervanlarına tecavüz eden kabileler üzerine yürümüş ise de onlar da korkudan mal­larını bırakıp kaçtılar. Bu suretle Müslümanlar ganimetler ve zaferler kazanarak Medine'ye avdet ettiler.

İste böylece Peygamberin Medine haricînde yapmış olduk­ları akınlar ve Medinedeki İslâhat ile ?İslâm Devletinin? Ur­ban ve yahudiler nezdinde itibarı arttı. Uhud mağlûbiyetinin, acısı yok oldu.

* * *


Konular