Kitaplar | Konular | Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar
Davet Devrelerinde Iki Safha
Peygamber (S.A.S.) Mekke'de birbirini takip eden iki devr e geçirmiştir. Bunun birincisi talim ve terbiye, fikir ve irade hazırlığı, ikincisi de davet ve mesai... Birinci devrede fikirleri şahıslarda canlandırmak ve bu fikirler etrafında halkı kitleleştirmek, İkinci devrede ise, bu fikirleri hayat ve mücadelesine tatbikle cemiyeti ileti götürecek bir kuvvet haline getirmektir. Zira tatbik edilmeyen fikirler çıplak birer bilgiden ibarettir. Bu malûmatın kitaplarda ve kafalarda kalması arasında bir fark yoktur, çünkü bir yerde hapsedilmiş demektir. Bunun için hayatta tatbik edilmeyen fikirlerin kıymeti yoktur. Fikirler işlenebilmek için halkta nazariye halinden faal bir kuvvet haline mutlaka geçirilmelidir. İnsanların çeşitli cemiyetleri o zaman ona inanır, onu anlar ve üzerlerine alarak tatbikine uğraşırlar. O zaman da ifası gerekli bir netice olur. Peygamber (S.A.S.) Mekkede her iki devrede daveti böyle yürütmüştür. Birinci devir, halkın İslama daveti ve İslâm zihniyeti ile kafaların yetiştirilmesi ve islâm hükümlerinin kendilerine izahı, İslâm inancı üzerine kitle haline gelenlerin toplanmaları... Bu devre, davet işinde gizli çoğalma devridir. Öyle ki: Peygamber (S.A.S.) davet işine fasıla vermiyerek İslama gelenleri İslâm fikirleriyle yetiştirmeğe devam ediyor ve Erkam oğlunun evine, halkalara ayrılmış kitle halinde yetiştirici kimseler gönderiyor. Müslümanlar, evlerinde de, dağ aralarında da, Erkam'ın evinde de hep gizli olarak toplanarak çoğalıyor, her gün imanları, her gün birbirine alâkaları ve bağları artıyordu. Her gün yüklendikleri bu mühim vazifenin iç yüzüne nüfuzları artıyor ve bu yolda fedakârlığa hazırlanıyorlardı. Vakta ki İslâmiyet ruhlarında kökleşmiş, bu iman vücutlarındaki kan gibi cereyana başlamıştır. O zaman kendileri bu hak dininin yolcusu olmuşlardır. Bu sebeple gizli olarak çalışmalarına ve topluluklarını ve toplantılarını saklı yapmalarına rağmen bu İslama davet keyfiyeti içlerinde saklı kalamadı. Müslümanlar; güvendiklerine ve daveti kabule müsait sevdikleri kimselere a çılmağa başladılar. Böylece halk bunu duymuş ve mevcudiyetlerini hissetmiştir. Böylece davet işi başlangıç noktasını geçmiş ve yürümeğe başlamıştır. Bu yürüyüş halkın alâkasını çektiğinden uğraşmalar başlamıştır. Bu; gizli toplanma ve birleşmenin birinci devresidir ki kuruluş, talîm ve terbiye devri olarak bitmiştir. Mücadele ve gayret devri olarak ikinci devreye geçmek zor oldu. Bu devirde halka Müslümanlık anlatılacak, onlar da İslâmiyetle cevaplaşacak ve ona kabul yüzü. göstererek canla, başla karışacak veyahut ondan yüz çevirip üzerine çullanacaklar, böylece İslâm düşünceleriyle çatışacaklar, bunun neticesinde kâfirlik mağlûp olarak iman ve iyilik kökleşecek ve doğru düşünce zafer kazanacaktır. Çünkü akıllar ne kadar inad ederse etsin, doğru ve sağlam düşünceler karsısında ne kadar mukavemet ederse etsin, nihayet onun tesirine ram olur. Böylece en hararetli devre başlamış, fikirler ve Müslümanlarla kâfirler arasında çarpışma kendini göstermiştir. Peygamberin (S.A.S.) ashabiyle birlikte Arapların daha evvelden bilmedikleri bir tertip ve bir topluluk halinde Kâbeyi tavaf ettiği ve resaletini ilân ettiği zaman mebde' telâkki edilebilir. Bundan sonra peygamber, risalet vazifesini bütün halka gündüzleri açık ifadeler ve açık çehre ile yapmaya ve meydan okumaya başlamıştır.
Allahm birli ğine inanmayı, putperestliği ve Allaha şirk koşmayı reddetmeyi ve bu hususları idrakten âciz baba ve dedelerin batıl dinlerini körü körüne örnek tutmayı telkin eden Peygamber kendisine nazil olan âyetleri ve bu âyetlerde hileli alış veriş etmemek hususundaki hükümleri tebliğ etmekte idi. Bu âyetler faizciliğe, hileli ticaret ve hileli ölçülere aleyhtardı. Peygamber, insanlarla toplu bir halde Müslümanlık hakkında konuşmalar yapmakta idi. Kavmini evinde yemeğe davet eder, kendileriyle konuşur ve onlardan Müslüman olup kendisine yardıma olmalarını isterdi, Buna en kötü şekilde muhalefet edenleri Safa denilen din merasimi yerlerinde toplar, onlarla konuşurdu. Kureyşlilerin ileri gelenleri ve meselâ Ebu Leheb en fena şekilde bu işi bozmağa çalışırdı. Kureyşlilerden başka di ğer Araplarla Peygamberin arasında düşmanlık artmakta idi. Böylece cemaatin talim ve terbiyesi evlerde, dağ aralarında ve Erkam'ın evinde yapılan içtimalarda yapılırdı. Kendilerinde dine karşı temayül görülenler davet edilir, onlar da bu vazifeyi üzerlerine alır ve başkalarına tamim ederlerdi. İşbu raddeye gelince, davet ve talim ve terbiye işi ilerleyince Kureyşlilerin kinleri artmış ve tehlikenin kendilerine yaklaştığını sezmişler ve bunun için kat'î adımlar atmağa kalkmışlardır. Halbuki bundan evvel ne Muhammed'e, ne de onun dâvetine aldırış etmiyorlardı. Böylece Peygambere ve ashabına fenalıkları ve hattâ muhalefetleri artmıştır. Fakat bu topluluk üzerinde davetin tesirleri görülmüştür ki, bunlar halka islâmiyeti duyurmuş, bu suretle hak dinine davet keyfiyeti Mekkeliler arasında yayılmıştır. Gün geçmezdi ki yüzlerini hakka tevcih eden bir çok kimseler dairei İslama girmiş olmasınlar... Bu suretle her fakir, her kudretsiz, her nasipsiz insan ile tüccarlar peygambere iman ettiler. Mekke tüccarlariyle eşrafından ve ileri gelenlerinden ruhlarının temizliği ve doğruluğu ile tanınmış olanlarla, düşmanlıkta ısrardan ve kuru iddialardan kendilerini uzak tutanlar da imana gelmişlerdir ki, bunlar davetin doğruluğunu ve bu daveti yayan insanların doğru sözlü kimseler olduklarını anladıktan sonra hakka tevcih ederek Müslüman olmuşlardır İslâmiyet Mekkede yayılarak halk fevc fevc, erkek kadın Müslüman olmuşlardır. Cemaatten İslâmiyeti neşir vazifesini deruhte edenler türlü sıkıntı ve eziyet çekmeğe ve çeşitli fenalıklara maruz kalmakla beraber kendilerini daha geniş ufuklara nakil ederek çalışmışlardır. Peygamberin zulüm ve kötülüklere ve Mekkede hüküm süren haksızlık ve halkı köle gibi kullanmak meselelerine hücum etmiş ve kâfirlerin vaziyetlerini ve yaptıklarını açığa vurması Kureyş ileri gelenlerinin içlerindeki ateşi körüklemekte îdi. Peygamber ashabı ile Kureyş küffarı arasında en müşkül merhaleler ve en sert bir devir başlamıştır. Bu devir, işlerin tedvirinde gayet iyi düşünme ve başa gelecek sıkıntılara katlanma ve ziyadesiyle zihin yormağa ihtiyaç gösterdiğinden talim ve terbiye işinden davetin şiddet lenmesi s ırasında geçmek zarureti hasıl oldu. Bu vaziyet, küffarın Müslümanları dinlerinden şaşırtmaları gibi vukuu melhuz neticelere aldırmadan sarahate ve meydan okumaya ihtiyaç gösterdiği için pek mühim bir durumdur. Bu devirde iman belli olduğu gibi mukavemet ve gücü nisbetinde karşı gelme hislerinin doğruluğu da belli olur. İşte bu devirde Peygamber bu suretle devam ederek gerek kendisi, gerekse ashabı yüksek dağlara bile ağır gelecek zulüm, kabalık, kötülük ve müşkülât çektiler. Bu sebeple kimi dinini korumak için Habeşistana kaçmış, kimi çektiği azaptan ölmüş, kimisi işkencenin en kaba çeşitlerine katlanmıştır. Onlar Mekke cemaatinin Islâmın nuriyle aydınlatmağa ve içlerindeki zulmetin dağılmasına yaraması için uzun müddet bu hale devam ettiler. Peygamber, her ne kadar Erkam'ın evinde üç yıl kalıp da bu müddet zarfında gizli teşekkül, talim ve terbiye işini bitirdi ise de yine de kâfirlerle mücadele ederek ve mucizeleri halkça görülerek sekiz sene daha bu şekilde geçmiştir. Kureyşlilerin müslümanlara azap çektirmekteki şiddetleri ve İsîâmiyetle mücadeleleri yavaşlamamıştır. Müslümanların Kureyşi ilerle temaslardan Cezire halkı İslâmiyeti duymuş ve davet havalan Ceziretülarabın her tarafında intişar etmiştir ki, bunu hacılar yapmışlardır. Lâkin Arablar Kureyslileri kızdırmamak için imana doğru tek adını atmamışlar ve uzun müddet Resûl-î Ekremden uzak durmuşlardır. Bu vaziyet Peygambere ve ashabına teessür verdiğinden İslâmiyeti tatbik devri olan üçüncü devreye geçilmesi zarurî görüldü, fakat cemiyetin katılığı bu tatbikin muvaffak olacağını göstermiyordu. Müslümanlara yapılan azap ve işkencenin artması kendilerini davet işinde çalışmağa bırakmıyor, ve bazen de mâni oluyordu. Halkın, Islama davet işine yüz çevirmeleri Müslümanların teessür ve kederlerini arttırıyordu.
* * *