Kitaplar | Konular | Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar
Cemiyetin Kurulmasi
Cenabı Hak insanları cemiyet halinde yasamak tabiatında yaratmıştır, insanların birlikte ve cemiyet halinde yaşamaları tabiî bir hal olduğundan aralarında toplaşmaları da bundan do layıdır. Şu var ki halkın birbirleriyle rastgele ve tesadüfen bu luşmaları onların bir cemiyeti demek değildir, bu sadece bir araya gelmiş insanlardır. Bu insanlar yalnız bir araya gelmekle iktifa ettikçe, insan birikintisinden ileri geçemez, aralarında kendilerine faide verecek ve onları fenalıklardan sıyanet ede cek, kötülükleri defi edecek alâkadarlar olunca bu birleşmeden cemiyet vücude gelir. Ancak bu rabıtalar bu bir araya gelmiş olan insanların düşüncelerinde de birlik tesis etmek ve noktaî nazarları ve hisleri birleştirerek ayni hedef ve gayeye tevcih ederse bir cemiyet husule gelir, aksi takdirde netice vermez. Bu sebeple cemiyeti d üşününce fikirlerle hislere ve nizamlara bakmak muhakkak lüzumludur. İste Hazreti Peygamber Medineye geldiği vakit oradaki cemaatin iç yüzünü anlamak için ona bu zaviyeden bakmak zaruridir.
Medinede o vakit üç cemaat vardı; birincisi Muhacirler ve Ensardır ki bunlar ekseriyeti teşkil ediyordu, ikincisi: Evs ve Hazreclilerden Müslüman olmayan putperestlerdir ki Medine halkı içinde azınlık idiler. Üçüncüsü Yahudiler ki dört kısımdırlar. Biri: Medine'nin içinde, diğer üç kısmı haricinde idiler. İçinde olanlar Kinka oğulları, haricindekiler ise Nefir oğullariyle Hayber Yahudileri ve Kurayza oğullarıdır. Yahudiler: Müslümanlıktan evvel Medine halkından ayrı bir topluluk olduklarından düşünüşleri de, duyguları da, hayatlarını "tanzim ettikleri hususlar da başkadır. Bunun için Yahudiler Medinenin içerisinde ve yakınında bulunmakla beraber, Medine cemaatinden bir parça sayılamazlar. Putperestler ise az sayıda idiler, Medineyi süpürüp götüren islâmlık rüzgârları putperestleri darma dağınık ettiğinden onların da İslâmlığa sarılmaları ve islâmlık düşünüş ve hisleriyle, Müslüman nizamına baş eğmeleri zarurî idi. Muhacirlere ve ensara gelince: Bunları müslümanlık inancı bir araya getirmiş ve onları birleştirmiştir. Bunların fikir ve hisleri aynı olduğundan alâkalan aşikârdı. Bu yüzden Hazreti Peygamber bunların aralarındaki alâkaları İslâmiyetin iman temeli üzerine kurmuştur. Kendilerini Allah yolunda alış verişlerinde ve mallarında ve bütün işlerinde elle tutulacak, asarı belli bir kardeşlik ile ikişer ikişer kardeşliğe davet etmiştir. Buna uyarak kendileri ile Ebu Talib oğlu Ali ile kardeş, Amcası Hamza ve azatlısı Zeyid de iki kardeş. Ebubekir ile Harca oğlu Zeyid de iki kardeş oldular. Muhacirlerle ensarı birbirleriyle kardeş yaparak Hattab oğlu Ömer ve Hazredi Malik oğlu Atban iki kardeş ve Abdullah oğlu Talha ile El'ensarî Ebu Eyyub da iki kardeş oldular. Bu kardeşlik geçim işlerinde tesirini göstererek ensar Muhacir kardeşlerine bu kardeşliğin kuvvetini ve hakikatini arttıran cömertliklerde bulundular. Birbirlerine mallar, geçinecek şeyler verdiler ve onlar ı dünyalıklarına ortak ettiler. Tacirler tüccarlığa, çiftçiler ziraate ve herkes kendi geçim yolunda çalışmağa koyuldular. Bu cümleden Avf oğlu Abdurrahman tereyağı ve peynir satmağa başlamış ve diğer bir çoğu Abdurrahman'ın yaptığını yaparak ticaretlerinden zengin olmuşlardır. Çünkü ticaret işlerinde bilgi sahibi idiler, içlerinde Ebubekir ve Ömer ve Ebu Talib oğlu Alî vesaireler! bulunup alış verişle uğraşmayan kimselerin aileleri ise kendilerine ensarın bağışladıkları topraklarda çiftçilik yaptılar. Hazreti Peygamber demiştir ki: Toprağı olan kimse, onu ya eksin, yahut kardeşine versin. Bu suretle cümlesi hayatlarını kazanacak hale geldiler. Bunlardan başka Medine'de küçük bir cemaat daha vardır ki onların malları, çalışacak işleri ve oturacak yerleri yoktu. Bunlar fakir ve düşküm kimselerdi. Ne muhacirlerden, ne de ensardan idiler. Bunlar Medineye gelip Müslüman olmuş Araplardı. Hazreti Peygamber bunlarla alâkalanmış ve mescidin Suffa denilen tavanlı kısmını onlara tahsis etmişti. Onlar oraya sığınır ve orada gecelerlerdi. Bunun için bunlara Suffalılar denilmiştir. Bunlara Müslüman muhacirlerle ensardan kazançları iyi olanlar geçinecek temin etmişlerdir. Bu suretle Hazreti Peygamber tekmil Müslümanları değişmez temeller ve aralarında sağlam alâkalara dayanan bir esasa bağlamıştır. Resulü Ekrem bu şekilde Medine cemaatini sağlam bir temel üzerine kurarak bu cemaatle kâfirler ve yahudilerle, münafıkların karşısına çıkmıştır. Hazreti Peygamber bu cemaate ve bu birliğe içten güvenmiştir. Kâfirler Müslüman hükümranlığına baş eğdikten sonra kaynamış gitmişlerdir. Bunun için bunlar İslâm cemiyetinin inkişafında müessir olmamıştır, Yahudiler ise Müslümanlıktan önce ayrı bir cemaat idi. İslâmiyetten sonra onların topluluklarıyla Müslümanlar arasındaki ayrılık artmıştır. Bundan dolayı Yahudilerle Müslümanlar arasındaki alâkaların muayyen bir esasa bağlanması lüzumlu görülmüştür. Bu sebeple Hazreti Peygamber yahudilere karşı Müslümanların vaziyetini ve onlarla Müslümanlar arasındaki münasebetlerin hudutlarını tayin etmiştir. Nitekim Hazreti Peygamber muhacirlerle ensarı arala rina alarak yazd ığı bir yazıda yahudileri işaret ederek onlara karşı bazı şartlar ileri sürmüştür ki; bu yazı, Müslümanların yekdiğeriyle ve kendilerine iltihak edenlerle münasebetlerini tayin ettikten sonra Yahudi kabilelerinin Müslümanlarla olan münasebetlerinin hudutlarını gösteren bir kanun olmuştur. Bu yazı; «Kureyşlileri Medinelilerden Müslüman olan müminlerle onlara uyup iltihak edenler ve kendileriyle savaşanlar arasında olmak üzere Hazreti Muhammedin yazısıdır ki bunda «Müminler diğer cemaatlerden ayrı olarak tek bir cemaattir» sözleriyle başlamıştır. Sonra bu yazıda Müslümanların kendi aralarındaki münasebetleri üzerinde durulup ve lüzumlu vaziyet izah edilirken arada yahudilerin sözü gelişi güzel geçiyor: «Kâfir öldüren Müslümanı, Müslüman öldüremez, bir Müslüman aleyhine kâfire yardım etmez, Allah için verilen ahdüpeyman aynı olup bir tek Müslümanın bile Müslüman olmayan bir veya fazla insanlara vereceği teminat bütün Müslümanlarca verilmiş gibi muteber tutulur. Müslümanlar, Müslüman olmayanlara karşı birbirlerinin yakınları ve dostlarıdır. Yahudilerden bize tâbi olanlar için kendilerini koruma ve eşitlik hakkı tanınmış olup onlara haksızlık edilmez ve onlara karşı Müslümanlar yardımlaşmaz. Müslümanların barışları bir barış olmakla Allah yolunda girişilen savaşta müsavi ve adaletli olmadıkça bir müslüman diğer bir müslümandan ayrı barışmaz» denilmektedir. Peygamberin bu ifadesindeki yahudiler, komşu yahudi kabileleri demek değildir. Belki İslâm devletine tâbi olmak istiyenlerdir. Onlara Müslümanlarla alış verişte koruma ve eşitlik verilir. Çünkü gayri müslim tab'a olurlar. O yazının şümulü altına giren Yahudiler, yazının son kısmında kabilelerinin isimleriyle ve Müslümanların münasebetleri sözlerinden sonra zikredilmiştir ki Avf oğullan ve Neccar oğullarını ve diğerlerini göstermiş ve islam devletiyle münasebetlerini lüzumu derecesinde tahdit etmiştir. Yazıdaki ifadelerde, yahudilerle Müslümanlar arasındaki alâkaların islâmlık hükümlerine müracaat edilerek onu kabul etmeleri ve onların Müslümanlık hükümranlığına itaat etmeleri ve İslâm devleti icaplarının gerektirdiği işlerle yahudilerin kendilerini ba ğlı tutmaları esasları üzerine konulduğunu apaçık gösteren hükümler vardır. Ezcümle bu yazıda bunları gösteren bir takım açıklamalar da vardır ki onlardan:
1 ? Yahudilerin iş adamları kendileri gibi olup bunlardan herhangi biri Hazreti Muhammed'in müsaadesi olmaksızın harice çıkamaz.
2 ? Medine dahili, bu yazıdaki Yahudilerce haram: (mânâsı aşağıdaki açıklamadan anlaşılacaktır.)
3 ? Bu yazının gösterdiği halk arasında zarar vereceğinden korkulan bir hâdise ve çatışmanın ortadan kaldırılması All aha ve Resul ü Muhammed'e aittir.
4 ? Kureyşliler olsun, yardakları olsun himaye edilmiye ceklir.
İşte böylece Resulü Ekrem'in bu yazısı Medineye komşu olan yahudilerin vaziyetini göstererek Peygamberin, yeni devltin müsaadesi olmaksızın yahudilerin Medineden çıkmayacaklarını, bir savaş veya savaşa yardımda Medinenin itibarını bozmamalarını ve Kureyşlilerle yardaklarına zahir olmalarının yasak olduğunu ve aralarında çıkabilecek ihtilâflara, uygunsuzluklara yazıda gösterildiği üzere Resulü Ekrem bakacak ve hükmü o verecektir diyor.
Bu yaz ıdaki uyuşmalar arasında sözü geçen Avf oğulları Naccar oğulları ve Haris oğulları ve Sâide oğulları ve Evs oğulları ve Sa'lebe oğulları yahudileri kabul ederek imzalamışlardır. Yahudilerden Beni Kurayza ve Beni Nazîr ve Kınka oğulları bu yazıyı imzalamamışlar ise de az zaman sonra bunu ve bunun gibi diğer yazıları imzalayarak onlar da gösterilen aynı uyuşmalara itaat etmişlerdir.
Bu mukavelenin imzasiyle Resul ü Ekrem yeni doğan îslâm devletinin işlerini değişmez temeller üzerine istinat ettirdiği gibi, bu devlete komşu yahudi kabileleri arasındaki münasebetleri de İslâm esaslarına baş eğen açık esaslara istinat ettirmiştir. Böylece Hazreti Peygamberin vicdanı, îslâm cemiyetinin kurulduğuna komşuları olan yahudi kabilelerinin hıyanetleri ve sava şları belirinceye kadar emin oldu. Bundan sonra mücadeleye hazırlanarak îslâmın yolundaki maddî engelleri bertaraf etmeğe koyuldu.
* * *