Kitaplar | Konular | Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar
Medine'de Hayat
İslâmiyet kendine mahsus bir anlayışla bir çok mefhumların birleşmesinden doğmuş muayyen bir hayat yoludur. Dünyadaki diğer medeniyetlerden ayrı olarak sahip olduğu umdeler dolay ısiyle îslâm medeniyeti başkalariyle kabil-i kıyas değildir, islâm hayatının esasları şunlardır : Yaşamasına istikamet veren İslâm imanı. Yaşayışında ve sarf ettiği gayretlerde Allahın emirleri ve nehiyleri, yâni helâller ve haramlar... Üçüncüsü de müslüman olarak Cenabı Hakkın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak, yâni devamlı ruh ve kafa huzurudur. Bütün bu hususları temin etmek ve müslümanlığın emrettiği bu icapları yerine getirmek için bir devletleri ve kudretleri olmak gerektir.
M üslümanlar Medineye hicretten sonra bu esaslar dahilinde hayat sürmeğe başladılar ki, onun da temeli iman esaslarına dayanır. Bidayet hicrette, alış verişler, ticaret ve cezalar hakkındaki hükümlerle, Allaha karşı kulluk vazifemiz hakkında henüz inmemiş olan âyetler inmeğe başladı ki bunlardan zekât denilen mal vergisi ile oruç hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Ezan da okunmağa başlamıştır. Medine halkı kendilerini namaza çağıran ulvî sesleri günün beş vaktinde işitmeğe başlamışlardır. Ezan, güzel ve taze bir sesle, lâtif bir okunuşla dane dane Bilâl Habeşi tarafından okunarak rüzgâr dalgalan bu ilâhî daveti her tarafa götürüyor, müslümanlar ibâdete koşuyorlardı. Hazreti Peygamberin Medinede yerleşmesi üzerinden henüz on yedi ay geçmişken Kıble, Allanın emriyle Kudüs cihetinden Kâbeye çevrilmiştir. Böylece ibâdet, yiyecek, ahlâk ve ticaret hakkında âyetler arka arkaya inmeğe başladı, içki ve domuz eti yasakları ile Allahın hukukuna ait hükümler, ağır günahlar, alım satıma müteallik hükümlerle tefecilik ve faizcilik memnuiyeti ve sair âyetler nüzul etti. Artık hüküm âyetleri birbirini takip ederek iniyor, yaşayış pürüzlerini düzeltiyordu. Hazreti Peygamber bu âyetleri uzun uzun anlatıyor, izah ediyor ve bunlarla halkın islerini tedvir ediyor ve bu mesainin iyi neticeler vermesine gayret sariediyor, dâvaları hallediyordu. Bu vazifeleri gerek konuşurken ifadeleriyle ve gerekse fiilleriyle ve gerekse gördüğü işlere susmasiyle ifade ediyordu. Çünkü Peygamberin sözü ve sükûtu hep kanundur. Zira o, bütün bunları keyfî ve gelişi güzel yapmıyordu. Her s öylediği söz, kendisine hak tarafından bildirilmekte idi. Böylece Medinede hayat istikametini almış gibi idi. Bu suretle islâmlık görüş ve duyguları ve nizamının tatbik edildiği bir cemiyet kurulmuştur. Hazreti Peygamber İslâmiyetin bu dereceye yükseldiğine memnun oldu ve müslümanlar da dinlerine ısınarak herhangi bir fenalık ve kargaşalıktan korkmadan farzlarını toplu veyahut münferit bir surette ifaya koyuldukları gibi işlerini Allahın emirlerine göre yapıyor, bilmediklerini Resul Ekremden Öğreniyorlardı. Büyük küçük her iş ancak ilâhî kanunlara göre icra ediliyor ve bütün memnu olan fiillerden sakınıyorlar ve ruhlarında bir saadet ve huzur hissediyorlardı. Müslümanların çoğu, Cenabı Hakkın emirlerini öğrenmek ve âyetlerini ezberlemek ve Kur'an öğrenmek ve bizzat Cenabı Peygamberden yetiştirilmek için kendisinden ayrılmıyorlardı. Böylece müslümanlık yayılıyor, artıyor, kuvvet ve kudretleri tezayüt ediyordu.
* * *