Kitaplar | Konular | Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar

BEDIR GAZASI

Hicretin ikinci y ılı... Hazreti Peygamber o senenin Rama­zan ayının sekizinci gecesi eshabiyle birlikte Medine'den çıkti. Halka namaz kıldırmak ve Medinenin işlerine bakmak için Ümmü Mektumun oğlu Omruyu vekil bıraktı. Üçyüz beş kişi idiler. Beraberlerinde yetmiş de deve vardı. Bunlar nöbetle bi­niyorlardı. Bunlar Ebu Süfyan'ın başında bulunduğu kervanı aramağa çıkmışlardı. Kervan hakkında malûmat almak için epey çalıştılar. Defran deresine kadar gelip konakladılar. Ora­da iken, Kureyşlilerin kervanlarını muhafaza için Mekkeden çıktıkları haberi gelince işin rengi değişmiş oldu. Şimdi mes'ele Ebu Süfyan'ın kervanı değil, Kureyşlilerle karşı karşıya gelmekti. Peygamberimiz Kureyşlilerin vaziyetleri hakkında elde ettiği malûmatı müslümanlara bildirerek onlarla müşave­re etti. Ebubekir ve Ömer görüşlerini söylediler. Bunlardan sonra Mikdat oğlu Ömrü: « Ey Allahın Resulü! Allah sana han­gi yolu gösterirse o istikamete yürü. israil oğullarının Musaya: git, sen ve Salibin düşmanla boğuşunuz, biz burada oturup bek­leriz, dedikleri gibi diyemeyiz. Biz; senin ve Rabbimizin arzu­larına göre hareket ederiz» dedi. Müslümanlar sustular.

Peygamber Akabe andla şmasında bulunanları kasdederek şöyle buyurdu: «Bana görüşlerinizi söyleyiniz» dedi. Ensar; bu hitabın kendilerine olduğunu sezince bayraktarları olan Maaz oğlu Saad yüzünü Hazreti Peygambere dönerek: Bize hi­tap ediyorsun sanırım, Ey Allahın Resulü! Sana inandık. Her ne s öyledinse doğru bulduk. Deruhte ettiğin vazifenin hakikat olduğunu gördük ve bunun üzerine seni dinleyip itaat edece­ğimize and içtik, biz doğru yolunda seninle beraberiz. Seni Pey­gamber gönderen Allaha kasem ederiz ki, şu denize atılmamızı ister isen biz de seninle birlikte atılırız ve biz yekdiğerimizden ayrılmayız. Yarın düşmanlarımızın bizimle karşılaşmak istedi­ğini bilmiyor değiliz. Biz cenklerde sabırlı ve sözümüzün eriyiz. Belki Cenabı Hak bizim yüzümüzden gözlerini aydınlatacak mertlikler göstereceğiz. Allahtan hayırlı temennilerle bizi istediğin istikamete götür, yürü.» dedi. Saad sözlerini bitirir bitir­mez Hazreti Peygamberin mübarek yüzü meserretten nur sa­çarak demiştir ki : «Yürüyünüz, size müjdeler olsun, Cenabı Hak bana iki kısımdan birinin bizim olacağına söz verdi ve Al­lahın izniyle sanki şimdiden düşmanların maktül düştükleri yerleri görüyor gibiyim.»

Hep birlikte y ürüyerek Bedir mevkiine yaklaştıklarında Kureyş kervanlarının kendilerine yakın olduğunu gördüler. Peygamber, Ebu Talib oğlu Ali'yi ve Avam oğlu Zübeyri ve Ebu Vakkas oğlu Saad'ı keşif maksadiyle Bedir suyu mahalli­ne gönderdi. Bunlar dönüşlerinde beraberlerinde iki genç ge­tirdiler. Bunlardan Kureyşlilerin sayılarının dokuzyüz ile bin kişi arasında olduklarını ve bunların Peygamberi geri döndür­mek için reisleri ile birlikte yola çıktıklarını öğrendiler. Böyle­ce adetçe kendilerinden üç misli fazla olan bu kuvvetle muha­rebenin pek şiddetli olacağı anlaşılıyordu. Peygamber müslümanlara: Mekkenin kendilerine reva gördüğü haksızlıkları ha­tırlatarak, şiddetli bir mücadeleye hazır olmalarını hatırlat­mıştır. Müslümanlar, düşmana karşı sebat etmeğe söz vererek Bedir suyu kenarında mevzi aldılar. Evvelâ bir havuz kazarak içine su doldurdular. Düşmanlarını susuz bırakmak için orada­ki kuyuları kapadılar. Peygamber için çadır kurdular.

Kurey şliler gelince, onlar da müslümanlarla harp etmek için mevzilerini tutmuşlardır. Bundan sonra Mahzumlu Abdülesed oğlu Elesved Kureyşlilerin safları arasından müslümanların üzerlerine saldırmış, su havuzunu yıkmak istemişti. Buna karşı çıkan Abdülmuttalib oğlu Hamza çevik davranarak indirdiği bir kılınç darbesiyle Elesvedin bacağım koparmış, kanlar içinde sırt üstü yere serilince, Hamza ikinci bir vuruş­la onun isini bitirmiş, havuza el sürdürmemiştir. Bundan sonra cenk meydanına Kureyşlilerden Rebia oğlu Atebe ve kardeşi Şibe ile oğlu Velid çıktılar.

Bunlara kar şı Abdülmuttalib oğlu Hamza ve Ebu Talib oğ­lu Ali ve Haris oğlu Ubeyde çıktılar. Hamza Şibe'yi ve Ali de Velid'i bir anda öldürdüler. Ondan sonra Ubeyde'nin yardımı­na koştular. Bundan sonra esas mücadele başladı, her iki taraf cenge iştirak etti. Hicretin on ikinci yılı ve Ramazan ayının on yedinci Cuma günü sabah vakti iki tarafın tekmil askerlerinin karşı karşıya geldikleri sırada Hazreti Peygamber müslümanların başına geçerek onların saflarını düzeltiyor ve onları har­be teşvik ediyordu. Bunun üzerine müslümanlar, Peygamberin kendi aralarında bulunduğunu ve kendilerini teşci ve teşvik ettiğini görünce şevk ve gayretleri artarak toz, duman bulut­lan gibi yerlerinden fırlayarak Kureyşlilere saldırdılar. Kafa­lar gövdelerinden kopmağa başladı. Müslümanların imanlariyle kuvvetleri artarak «Birdir, bîrdir» diye bağırıyorlardi. Harb meydanının ortasında duran Resul-i Ekrem, iki avucunu dol­duran çakıl taşlarını «yüz karası» mânasındaki remziyle düş­man üzerine atıyor ve hücum ediniz, hücum ediniz ta ki, cenk meydanı müslümanların zaferiyle bitsin diyordu.

Nusrat ve zafer İslama teveccüh etmiş, Kureyşlilerden bir çoğu kaçmış, kimisi esir edilmiş ve birçoğu öldürülmüştü. Bu zafer, müslümanlar için büyük bir kuvvet ve sağlam bir temel olmuş ve müminler böylece Medineye dönmüşlerdir.


Konular