Kitaplar | Konular | Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar

Yahudi ve Hristiyanlarla Mücadele

M üslüman olmayanlar; müslümanların iktisap ettiği kud­reti ve bu sayede islâmlık yolunda yapılan fedakârlıkları ve gece gündüz tanımadan bu mukaddes yolda sarfedilen mesai ve bu mesainin ruh ve gönüllerden kopup gelen canlılığını görü­yorlardı. Bu müslüman gönüller, o gün dînlerinin yüksek ses­le ilân edildiğini ve hükmünün yürüdüğünü görerek saadet içinde yaşıyorlardı. Bundan müslüman düşmanları müteessir ve mükedder oldular. Bilhassa komşuları Yahudilerde bunun alâmetleri görüldü. Yahudiler korkmağa başlayarak yeniden Muhammed'e ve esbabına karşı Medinelilerin merbutiyetlerini ve müslümanlığa bütün gönüllerinin rızasiyle intisap arzu­sunun arttığını görerek düşünmeğe başladılar. Bazen Yahudilerin de müslüman olmağa şitap etmeleri onları fazla kızdıra­rak müslümanlığın kendi cemiyetlerini istilâ etmesinden endişelendiler. Bu sebeple müslümanlığa, imanına ve İslâm hüküml erine tecav üze başladılar. Müslümanlarla Yahudiler arasında, vaktiyle Mekke'de müslümanlarla kâfirler arasında olan mücadelerden daha büyük bir çekişme başladı. Evvelâ fikir müca­delesinde her türlü hile ve iki yüzlülük ve geçmiş peygamber­lere ait malûmat Yahudilerin elinde bir silâhdı. Bununla Pey­gamberin şahsına ve asaletine ve muhacirin ile ensara tecavüz ediyorlardı. Aralarında gizlice anlaşarak yalan yere müslüman olduklarını gösteren hahamlardan bazıları, müslümanların arasına sokuldukları vakit son derece dindar gözüküyorlar­dı. Bunlar bir zaman sonra fikirleri teşviş etmek için bir takım şüphe ve tereddütler uydurup ortaya atıyor ve müslümanların imanlarını sarsmak için Peygambere bir sürü sualler soruyor­lardı. Bu uydurma ve maksatlı suallerle müslümanlan birbi­rine düşürmek için Evs ve Harzec'lilerden sahte müslüman olanlar da Yahudilere iltihak ettiler. Yahudilerle müslümanlar arasındaki mücadele bir aralık aralarındaki anlaşmalara rağmen yumruk kavgasına kadar gitmiştir. Yahudilerin inat­larını ve mücadeledeki ısrarlarını anlatmak için bir misal vere­lim : Güzel huylu ve ağır başlı ve halim bir zat olan Ebubekir bile bu huylardan sıyrılarak şiddete sürükledikleri söylemek kâfidir. Rivayet edildiğine göre Hazreti Ebubekir Fenhas adlı bir Yahudi ile konuşurken ona müslüman olmasını teklif et­miştir. Fenhas buna cevaben : «Ey Ebubekir! Allaha kasem ederim ki; biz ona değil, o bize muhtaçtır. O bize yalvarır, biz ona yalvarmayız. Biz ona lâzım olmasa idik, Peygamberiniz olduğu iddiasında bulunan adamınızın söylediği gibi malları­mızı bizden ödünç istemezdi. Size faizi yasak ederken bize ve­riyor. Varlıklı olsa idi bize vermezdi.» Gibi saçmalar savurdu ki Kur'anda Cenabı Hakkın «Allaha güzel ödünç kim verir ki Allah ona kat kat ödeyecektir.» Buyurduğu âyete dil uzatmak istemiştir. Ebubekir bu küstah cevaba, sabrı tükenmiş bir hâlde hiddetlenerek Yahudinin suratına şiddetli bir tokat indirdi ve şöyle dedi:

«Ey Allahın düşmanı! Aramızda bir anlaşma olmasaydı se­nin boynunu vururdum.» Böylece müslümanlarla Yahudiler aras ındaki mücadele müteaddit devreler ve safhalar geçirerek şiddetlendi. O sırada Medine'ye aralarında altmış süvari bulu­nan Necran Hıristiyanlarından bir hey'et geldi. Bu hey'et ihti­mal ki; müsîümanlarla Yahudiler arasındaki ayrılığı ve uyuş­mazlığı öğrenerek bu gerginliği arttırmak ümidiyle Medine'ye gelmiş ve bundan istifade ederek iki din arasındaki husumeti te şdit ve bundan Hıristiyanlık lehine istifade etmek ve yeni dî­ni ortadan kaldırmak istemiştir. Bu hey'et, Hazreti Peygam­berle ve Yahudilerle görüşmüştür. Peygamber gerek bunlara, gerekse Yahudilere incil ve Tevratın sahibi iki millet diye baktığından hepsini İslama davet etmiş ve Kur'an-ı Kerimden şu âyet-i celileyi okumuştur : «Ey kitap ehilleri! Bizimle sizin aranızda müşterek olan bir nokta vardır ki o da Allahın birli­ğini kabul edip ona şirk koşmayalım. Bazılarımız, Allahtan gayri hahamlar ve papazlarınızı Tanrı ittihaz etmesinler, eğer buna yanaşmazlarsa şahit olunuz kî biz müslümanız deyiniz» mealindeki âyet-i kerimeyi okur... Yahudilerle Hıristiyanlar Peygamberlerden kimlere inandığını kendisinden sorarlardı:

«Allaha ve bize inen kitaba ve ibrahim ve İsmail ve İshak ve Yakub'a ve İsrail oğullarına inen kitap ile âyetlere ve Mu­sa ve İsa Peygamberlere Rablarmdan verilen kitaplara inan­dık. Bu Peygamberlerin herhangi birini diğerinden farklı tut­mayız ve Allaha karşı bir müslümamz.» yolundaki âyeti de okuyunca söyleyecek birgey bulamazlardı. Karşılaştıkları sağ­lam delil, isbat kuvveti kendilerini susturur, hakikat tezahür eder fakat yine müslürnan olmazlardı. Mevki düşkünlüğü ken­dilerini bu nimetten mahrum ederdi. Hattâ içlerinden bazıları bunu itiraf bile etmişlerdir. Şunu rivayet ederler: Necran he­yetinden ve Hıristiyanların âlimlerinden olan Ebu Harisa bir arkadaşına; Muhammedin doğru söylediğine inandığını bildi­rince, arkadaşı da ona; bunu böyle bildikten sonra kendisine "tâbi olmaktan seni men eden nedir? diye sorunca, bu; Necranlıların bize yaptıkları iyilik sebebiledir, çünkü onlar bize şeref Verdiler, bizi mal sahibi ettiler ve bizi hoş tuttular demiş ve şunları ilâve etmiştir: Onlar bizden Muhammed'e muhalefet etmekten ba şka birşey istemiyorlar, eğer biz bunu yapmazsak o zaman Necranlılar bize verdikleri şeylerin hepsini geri alır­lar.

Bu d üşünce bu tarz-ı hareket onların imansızlıklarından ve büyüklük taslamalarından ileri geliyordu. Bundan başka Resul-i Ekrem, Hıristiyanlara: «Sana bilgisi geldikten sonra seninle iddiaya kalkan olursa onlara de ki, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizleri ve sizleri davet edelim. Sonra Allaha yalvararak lânetleşelim ve Allahın lânetini yalancılar üzerine indirmesini ve rahmetini onlardan kesmesini dileyelim» âyetini okuyarak Hıristiyanları lânetleşmeye davet etti. Onlar birbirlerine danışarak bunu kabul etmeyeceklerini ve kendisini kendi dini üzere bıraktıklarını ve kendileri de dînlerinde kalarak avdet edeceklerini, bununla beraber uyuşmamış oldukları bir takım mallar için aralarında hakemlik etmek üzere birini göndermesini Peygamberden is­tediler. Resul-i Ekrem de Cerrah oğlu Ebu Ubeydeyi onlarla birlikte gönderdi.

Art ık müslürnanlık bir nur huzmesi gibi yayılmağa başla­mış, metinleşmiş kat'î delil ve isbatlarla sahte müslümanlar ve Yahudilerle Hıristiyanların ileri sürdükleri nazariyatın cümle­sini yok etmiştir. Şimdi ortada sadece îslâmiyetin münakaşası kaldı. Bununla beraber dönmelerle Yahudiler içlerindeki müslüman düşmanlığını gizlemekte devam etmişlerdir. Onların müslümanlara husumet ve kinleri sürmüş gitmiştir. Şu kadar ki müslüman hükümranlığı Medine'de teessüs etmiş ve cemi­yet temelleşerek her şeye üstün gelmiştir. Müslüman çeteleri­nin ardı ardına savaşa gönderilmeleri ve onların gösterdikleri kuvvet ve kudret malûl ruhların susturulmasında büyük âmil olmuştur. Allahın iradesi galebe çalmış Medine ve etrafında bulunan müslüman düşmanları susmaya ve müslüman hüküm­ranlığına baş eğmeğe mecbur kalmışlardır.

* * *


Konular