Kitaplar | Konular | Muhtasar Islam Tarihi

   Ebû Süfyan'a Müslüman Ordusunun İhtişamının Gösterilmesi

Rasûlüllah Efendimiz, daha sonra amcası Abbas'a; "Ey Amca! Onu vâdînin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazının yanında tut da Müslümanların, Allah ordusunun ihtişamını görsün." buyurdu.

Hz.Abbas Peygamber Efendimiz'in emri üzerine, Ebû Süfyan'ı alıp vâdînin daraldığı dağ boğazına götürdü.

Peygamber Efendimiz; "Bütün kabîleler, yanlarında silah ve techizatlarını kuşanacaklardır!" diye orduya nidâ ettirip onları harp düzenine koydu.

Kabîleler, başlarında başkan ve kumandanları olduğu halde bayraklarını çektiler. Yürekleri yüksek hislerle, sarsılmaz bir îmanla dolu, çok şerefli bir vazîfeye gittiklerine emin olan bu yüce mücâhitler, kahramanlar, vakur adımlarla yürüyerek, fevc fevc Ebû Süfyan'ın önünden geçmeğe başladılar. Askerler bölük bölük geçerken, Ebû Süfyan, tanımadıklarını Hz.Abbas'dan soruyor. Hz.Abbas da tek tek bütün ordu hakkında kendisine mâ'lumât veriyordu.

Peygamber Efendimiz, ilk önce, başlarında Hâlid ibn-i Velid olduğu halde beni Süleymlileri gönderdi. Onlar bin kişi olup sancaklarının birini Abbas ibn-i Mirdasüs Sülemi, diğerini Hufaf ibn-i Nebve, bayraklarını da Haccac ibn-i İlad taşıyordu. Hâlid ibn-i Velid, Hz.Abbas'la Ebû Süfyan'ın hizasına gelince bütün ordu üç kere tekbir getirerek geçtiler. Ebû Süfyan, Hz.Abbas'a onun kim olduğunu sordu.

"Hâlid ibn-i Velid'dir" dedi.

"Şu bizim delikanlı mı?" diye sordu.

"Evet" dedi. Hayretler içinde...

Daha sonra, sırasıyla bütün kabîleler aynı şekilde gelip geçtiler. Peygamber Efendimiz'in içinde bulunduğu birlik gelip geçinceye kadar geçen her kabilenin kim olduğunu Ebû Süfyan sormuş, Hz.Abbas da onları haber verdikçe "Benim fîlânoğulları ile aramda bir kavgam yok ki!" demişti.

Ebû Süfyan, hemen her bölüğün geçişinde; "Muhammed geçti mi?" diye soruyor.

Hz.Abbas da; "Hayır!" diye cevap veriyordu.

Nihâyet Fahri Kâinât'ın, o tepeden tırnağa kadar silahlanmış bölüğü gelirken, atların ayaklarından kalkan tozlar ortalığı karartmaktaydı. Muhâcirlerle Ensar Müslümanlarından olan bu alayda, ikibin zırh gömlekli vardı. Bunların hepsi de miğferli idi. Peygamber Efendimiz, bayrağını Sa'd ibn-i Ubâde'ye vermiş ve onu alayının önüne geçirmişti. Ensârın her kabîlesine bayraklar, sancaklar verilmiş, her biri zırh gömleklere bürünmüş, gözlerinden başka bir yerleri görünmüyordu. Hz.Ömer de sırtına zırh gömlek giymiş, Peygamber Efendimiz'in alayını O idâre etmekte ve yönetmekteydi. Peygamber Efendimiz, başına siyah bir sarık sarmıştı. Devesi Kusvâ'nın üzerinde ve Hz.Ebû Bekr'le Useyd ibn-i Hudayr'ın arasında bulunuyor, yanındakilerle konuşuyordu.

Ebû Süfyan bir benzerini daha görmediği bu alay geçerken; "Kim bunlar ey Abbas?" dedi.

Hz.Abbas; "Bunlar Allah için ölüme susamış savaş erleri, Ensârdır. Kumandanları Sa'd ibn-i Ubâde, yanında bayrak taşıyordur." dedi.

Sa'd ibn-i Ubâde geçerken; "Ey Ebû Süfyan! Bugün en büyük harp günüdür, bugün, Kâbe'de savaşın helâl olacağı gündür. Allah, bugün Kureyş müşriklerini hor ve hakir kılacaktır." diye bağırdı.

Ebû Süfyan; "Ey Abbas! Bugün beni korumağa devam edeceğin ne iyi gündür." dedi.

Ensârın peşinde, Muhâcir mücâhitleri, başlarında Hz.Ali olduğu halde gelip geçerken, Ebû Süfyan; "Bunlar kim ey Abbas?" diye sordu.

Hz.Abbas: "Muhâcirler! Başlarındaki de Ali ibn-i Ebî Tâlib'dir."

Bu sırada Peygamber Efendimiz, Muhâcirlerle Ensar arasında göründü. Hz.Abbas; "İşte Rasûlüllah geldi." dedi.

Ebû Süfyan; "Ben, Kisrâ'nın da, Kayser'in de saltanatlarını görmüşümdür. Fakat, kardeşinin oğlundaki saltanatın bir benzerini görmedim. Kardeşinin oğluna pek büyük bir saltanat verilmiş, bunlara hiçkimse dayanamaz ve güç yetiremez." dedi.

Hz.Abbas; "Ey Ebû Süfyan! Bu saltanat değil Nübüvvettir."

Ebû Süfyan da; "Evet, Nübüvvettir." diyerek tasdik etti.

Peygamber Efendimiz, Ebû Süfyan'ın hizasına gelince, Ebû Süfyan; "Yâ Rasûlellah! Saad'ın ne söylediğini işitmedin mi? Sen kavmini mi öldürmeği emrettin?" dedi.

Peygamber Efendimiz; "Hayır! Ben öyle emretmedim. Sa'd ibn-i Ubâde yanlış söylemiş, bu gün Allâh'ın Kâbe'nin şanını yücelteceği bir gündür. Kâbe'ye örtü örtüleceği bir gündür. Bu gün merhamet günüdür. Yüce Allâh'ın Kureyşlileri İslâmiyetle şereflendireceği, üstünleştireceği bir gündür." buyurdu.

Bütün ordu o dar boğazdan geçmiş, Ebû Süfyan İslam ordusunun karşısında durulamayacağını anlamıştı. Hz.Abbas bir müddet sonra onu serbest bırakarak Mekke'ye gidebileceğini söyledi.

Ebû Süfyan ve Hakim ibn-i Huzam hemen Mekke'ye gidip durumu müşriklere bildirmişlerdi; "Gelen ordu İslam ordusudur. Karşısında durmanıza imkan yoktur." demişlerdi. Müşrikler korkmağa başlamışlardı. Ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Ebû Süfyan, Rasûlü Ekrem'in kendisine söylediğini aynen Mekkelilere söyledi.

«Ebû Süfyan'ın hânesine giren emindir. Mescide giren emindir. Evinde oturup kapısını kilitleyen emindir.» kelâmını nakletti.

Ebû Süfyan kendisi Müslüman olmuştu. Artık İslam dînini yaymak onun da vazîfesi idi. Etrafında toplanan kimselere; "Müslüman olursanız kurtulursunuz, selâmete erersiniz" diye tavsiyede bulundu.

Ebû Süfyan'ın Müslümanlığı kabul ve tavsiye etmesi üzerine birçokları Müslümanlığa meyletti. Kimisi silahını atıyor, kimisi mescide koşuyor, kimisi de mukâvemet için hazırlanıyordu.


Konular