Kitaplar | Konular | Müslümanca Yasama Sanati

Melekleri bulunduklari yerler ve gördükleri islerle tanima ölçüleri

Melekler; "Nurdan yaratilmis, muhtelif sekillere girebilen latif ci-simlerdir" diye tarif olunmaktadir. Bu tarifte görülen "cism-i latif" kaydi, onlarin gözle görülmesinin zorlugunu; "muhtelif sekillere giren" tabiri de peygamberlerle ve diger insanlarla olan mükâleme ve münasebetlerini kolaylastirmak için takip ettikleri bir yol oldugunu hatirlatmaktadir.
Melekler, gerek gördükleri isler ve bulunduklari makamlar, gerek-se sair vesilelerle Kur'ân-i Kerim'in sekseni askin yerinde anilmakta-dirlar. Ana rahminden Arsü'r-Rahmân'a kadar onlarin bulunduklari yer-leri ve gördükleri isleri izaha çalisacagiz.

MUKARREBUN:

Akil sahibi bulunan meleklerin en basta gelen mükellefiyetleri, Al-lah'a ibadet etmeleridir. Kendilerine "Mukarrebun" adi verilen birtakim melekler, durmadan Cenâb-i Hakk'a ibadetle mesguldürler. Süleyman çelebi'nin mevlidinde dile getirdigi sekilde;

Kimi kiyamda kimi kilmis rükû, Kimi Hakk'a secde kilmis bahusû, Kimisini ask-i Hak almis dürür, Vâlih-ü hayrân-ü mest kalmis dürür. o "Melekler Rablerine hamd ile tesbih ediyorlar. Yerdeki kimse-lerin yarliganmalarini istiyorlar" (1). Bir hadis-i serifte "Ben, sizin görmediginizi görmekte ve sizin isitmediginizi duymaktayim. Semâ gicirdamakta ve gicirdamasinda da hakli bulunmaktadir, Gökte dört parmaklik bir yer yoktur ki, bir melek oraya alnini ko-yup Allah Teâlâ için secde etmis olmasin" (2) buyurulmaktadir.

RUSUL-I MELÂIKE:

Meleklerin arasinda peygamberlikle vazifelendirilmis olanlari, isim-leri ve gördükleri isler ile açiklamak yerinde olacaktir:

a) Cebrail aleyhisselâm:

Ibranice bir isim olan "Cebrail", bahsi geçen dilde "Abdullah" mânâsinda kullanilmaktadir. Hz. Cebrail'in baslica vazifesi, Allah ile peygamberler arasinda elçilik yapmaktir. Bu risalet, semavî kitaplarin gönderilmesi olabilecegi gibi, Cenâb-i Hakk'in diger emirlerini teblig de olabilir. Bu hususun belgesini teskil eden bir âyet-i kerimede söyle bu-yurulmaktadir:
"Süphesiz, muhakkak o (Kur'ân), çok serefli bir elçi-nin (getirdigi) kelâmdir. (Bir elçi ki), çetin bir kudrete mâliktir. Ars'in sahibi (olan Allah) katinda çok itibarlidir. Orada kendisine itaat olunandir, bir emîndir"(3).

Diger bir âyeti kerimede "O (Kur'ân), muhakkak ve muhakkak âlemlerin Rabbi (canibinden) indirilmedir. Onu Rûhul-emîn, inzar edicilerden olasin diye, senin kalbine mânâsi açik Arapça bir dil ile indirmistir" (4).

Cebrail (a.s.)'a yüklenen mükellefiyetler, sadece risalet de degildir. Harbler, zelzeleler, hasifler (bir memleketin yere batmasi), yildirimlarin çakmasi ve yakmasi gibi isler de onun hizmetleri cümlesindendir.

b) Mikail aleyhisselâm:
Mikâil, Ibranice'de "Ubeydullah" mânâsina gelmektedir(5). Hz. Mikâil, yagmurlarin yagmasi, rüzgârlarin esmesi gibi hizmetleri yürüt-mekle vazifelidir. Ilim adamlarinin "Siklon alandan anti siklon alana dogru hava akimi" diyerek açiklamaya çalistiklari rüzgâr, bereket tim-sali yagmurlar, Mikâil (a.s.)'in ve emrindeki meleklerin vazifesi olmak-tadir. Bu esintiler, bazan kasirga ve tayfuna; bu yagmur, bâzan tufana dönüsmekte ve suçlularin te'dibine sebep olmaktadir.

c) Azrail aleyhisselâm:
Cenâb-i Hak, yaratmis oldugu canlilar için bir ömür takdir etmis ve eceli gelen mahlukâtin ruhunu almaya Hz. Azrail'i vazifelendirmis bu-lunmaktadir. Bu isim, Ibranî dilinde "Abdülcebbar" mânâsina tekabül etmektedir. Hz. Azrail, Kur'ân-i Kerim'de "Melekü'l-Mevt" olarak zikredilmis bulunmaktadir. Bir âyet-i kerimede bu muhterem melekten ve mükellefiyetinden bahsolunurken söyle buyurulmaktadir: "De ki: Sîze müvekkel olan ölüm melegi, caninizi alacak. (Ondan) sonra da Rabbinize döndürül(üp götürül)eceksiniz" (6).

d) Israfil aleyhisselâm:
Hz. Israfil, meleklerin reislerinden olup, hasyet-i ilâhîye müstagrak bulundugundan, gözlerini semaya kaldirip bakamaz. Bu isim, Ibranî li-saninda Abdürrahman mânâsina gelmektedir (7).

Israfil (a.s.), kiyametin kopmasi zamaninda Sûr'u üflemekle vazi-felidir. Bu hususla ilgili bir âyet-i kerimede söyle buyurulmaktadir: "(Bi-rinci) Sûr'a üfürülmüs (üfürülecek), artik Allah'in diledikleri müs-tesna olmak üzere göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi düsüp ölmüstür. Sonra ona bir daha üfürecektir. O anda görürsün ki (ölüler dirilip) ayakta bakinip duruyorlar" (8).

HAMELE-I ARS:

En büyük cisim bulunan Ars'i yüklenmis ve onunla ilgili vazifeleri ifâ eden güçlü meleklere bu isim verilmektedir. Kur'ân-i Kerim'in yirmi-alti yerinde zikredilmekte olan "el-Ars"; dört yerde "azîm", bir ma-halde de "kerim" diye sifatlanmaktadir.

Ars-i âzam, cihet itibariyla Firdevs cennetinin üst kisminda bulun-maktadir (9). Ars'i yüklenen ve bir de onu kusatan melekler bulunmak-tadir. Bu husus, bir âyet-i kerimede söyle açiklanmaktadir: "Melek(ler) ise onun bucaklarindadir. O gün Rabbinin Ars'ini (bucaklardakilerin) üstlerinde bulunan sekiz (melek) yüklenir"(1O).

Kiyamet günü Ars'i yüklenen meleklerin sekiz kisi oldugu nas ile sabit bulunmaktadir. Acaba bu sayi bu gün de ayni midir? Bu hususta degisik rivayetler bulunmaktadir. Ibni Cerir'in isnadi ile merfû olarak Ib-ni Zeyd'den rivayet ettigi bir hadis-i serifte, "Bugün arsi dört (melek) yüklenmistir. Kiyamet gününde ise sekiz (melege yüksele-cek)tir"(11).

Bu sekiz melekten dördü, "Sübhanekellâhümme ve bîhamdike alâ hilmike bâ'de ilmik" (12) derler. Diger dördü de "Sübhanekellâ-hümme ve bihamdike alâ afvike ba'de kudretik" (13) diye mukabele ederler.

Arsin etrafim kusatan melekler ise Cenâb-i Hakk'i tesbih ve hamd ile mesgul bulunmaktadirlar (14). Arsi yüklenen ve onun etrafinda bu-lunan meleklerin mükellefiyetlerinden bazisi, bir âyet-i kerimede söyle açiklanmaktadir:

"Arsi yüklenen ve bir de onun etrafinda bulunan (melekler) Rablerini hamd ile (tenzih ile) tesbih ederler. Ona iman ederler. Müminlerin de yarliganmasini (söylece) isterler: Ey Rabbimiz! Se-nin rahmetin ve ilmin her seyi kusatmistir. O halde tevbe edenleri, senin yoluna uyup gidenleri yarliga, onlari cehennem azabindan koru. Ey Rabbimiz! Onlari da onlarin atalarindan, zevcelerinden, nesillerinden sâlih olanlari da -kendilerine vaad ettigin- Adn cen-netlerine sok. Yegane galip, hüküm ve hikmet sahibi olan süphe-siz ki sensin sen. Bir de onlari (bu dünyada) her türlü fenaliklar-dan koru. Sen kimi kötülüklerden korursan o gün muhakkak ki, onu rahmetine (mazhar) etmissindir. Bu, en büyük necat ve saa-detin ta kendisidir" (15).

Ars'i kusatan meleklerin yetmisbin saf oldugu, tekbir ve tehlil oku-yarak Ars'i tavaf ettikleri, onlarin arkasinda ayakta duran ve yüksek sesle tekbir getiren daha yetmis bin saf melegin bulundugu nakledil-mektedir (16).

KIRÂMEN KÂTIBIN:

Insanlarin yaptiklari isleri tesbit edip, "amel defteri" adi verilen ve hayatimizin her anini, islerimizin her yönünü bahsi geçen defterlere yazan meleklere bu isim verilmektedir. Bu serefli yazicilar; hayat mu-hasebemizin defter-i kebîrini getirip, "(Al) oku kitabini, bu gün sana karsi bir hesap görücü olmak bakimindan nefsin yeter" (17) derler.

Bu mükellefiyeti tesbit edip gözlerimizin önüne seren bir âyet-i ke-rimede söyle buyurulmaktadir: "Onlarin yaninda bizim elçilerimiz var. (Islediklerini) yaziyorlar" (18). "Hatirla ki (insanin hem sagin-da, hem solunda oturan, onun amellerini tesbit etmekte olan iki de (melek) vardir. O, bir söz atmayadursun mutlak yaninda hazir bir gözcü vardir" (19).

HAFAZA MELEKLERI:

Bu isimle anilan melekler, insanlari seytanlarin zararindan koru-maya çalismaktadirlar. Bunlar, gerek seytanlarin serrinden gerekse di-ger tehlikelerden insanlari muhafaza ederler. Meger ki basa gelecek bir hadise, o kimse için takdir edilmis olsun. Bu takdirde melegin onu önlemeye gücü yetmez.

Insan, göz açip kapayasiya kadar, kendi basina birakilmis olsaydi seytanlar onlari kapisiverirlerdi. Zira ervah-i habîse, sinegin pekmeze saldirdigi gibi insanlara tecavüze yeltenmektedir. Bu hususa isik tutan bir âyet-i kerimede söyle buyurulmaktadir: "Onun (ve her insanin) önünde, arkasinda kendisini Allah'in emri ile gözetleyecek takipçi (melek)ler vardir" (20).

ANA RAHMINDE VAZIFELI MELEK:

Ana rahminde vazifeli kilinmis melek, yüce Hâlikimizin emriyle, döl yataginda tesekkül eden ceninin gelismesiyle ilgili hizmetleri ifa eder. Rahme intikal eden nutfe, kirkar günlük istihale ile önce kan pih-tisina, sonra ete dönüsür. Bu sirada melek, ceninin vücud yapisini in-sa ve seklini tersim eder. Göz, kulak, deri, et ve kemik gibi vücud yapi-sini tahkim eder. Daha sonra Cenâb-i Hakk'in takdirine uyarak çocu-gun cinsiyetini, yasama müddetini, rizkini ve diger hususlari tesbit eder. Hamlin müddeti yüzyirmi günü buldugunda çocuga can verilir. Vazifesi tamam olan melek de rahm-i mâderden ayrilir.

ZEBANILER:

Cehennemde vazifeli bulunan ondokuz tane melek, zebâni ismi ile anilmaktadir. Bu isim, Alak Sûresi'nin 18. âyet-i kerimesinde zikredil-mektedir. Bahsi geçen melekler, yaratilis itibariyla, büyük cüsseli ve yakalayip sevk etmekte meleklerin en siddetlisidir. Bu hususu açikla-yan bir âyet-i celilede söyle buyurulmaktadir: "Ey iman edenler! Ge-rek kendinizi gerek ehlinizi öyle bir atesten koruyun ki onun yaka-cagi insanla tastir. (O atesin) üzerinde iri gövdeli, sert tabiatli me-lekler vardir" (21). "Biz, o atesin bekçi(lik)ierine meleklerden bas-kasini memur etmedik..." (22).

MÜNKER VE NEKIR:

Fani hayati tamam olan ve kabir istasyonundan ahiret âlemine yolcu edilen cenazeyi sorguya tabi tutan iki sinif melege bu isim veril-mektedir. Berzah alemine giren kimsenin yolu ya bu meleklere ugrar veya onlar bu kimsenin yanina gelirler. Vefat eden o kisiye ruhu geri verilerek Rabbinden, dininden ve peygamberinin kim oldugundan sor-guya çekerler.

Bu melekler; siyah renkli, gök yüzlü, heybetli bir vaziyette onun yanina gelirler. Meleklerin bu sekilde gelisi, ölen kimsenin itikadinin bozuklugu ve amelinin çirkinligi sebebiyledir (23).

Bu melekler, müminlere güzel bir sima ile gelirler ve "Biz, dünya hayatinda da ahirette de sizin dostlariniziz" (24) diyerek teselli ifade-siyle sorusturma vazifesini yapacaklardir.

Imam Vekî ve Ibni Zeyd, meleklerin bu müjdesinin üç yerde; ölümü sirasinda, kabirde ve tekrar dirildigi zaman vâki olacagini ifade etmektedirler (25).

Ebû Hüreyre (r.a.)'nin bu hususla ilgili olarak rivayet ettigi bir ha-dis-i serifi buraya aktarmayi faydali bulmaktayiz: "Ölü, kabre gömül-dügü zaman, (arkadaslarinin geriye döndügü sirada onlarin ayak seslerini isitir). Birine münker, digerine nekir denilen, kara yüz-lü ve gök gözlü iki melek gelip (kendisini oturturlar ve) söyle so-rarlar:

- "Siz bu (Muhammed denilen) zât hakkinda ne dersiniz?"
Eger o kimse mü'min ise:
- "O, Allah'in kulu ve peygamberidir. Sehadet ederim kî, Al-
lah'tan baska hiçbir ilâh yoktur. Sehadet ederim ki, Muhammed
(s.a.v.) muhakkak O'nun peygamberidir" cevabini verir. Melekler
de:
- "Biz de (dünyada) böyle ikrar ettigini biliyorduk" derler, Sonra o ölünün kabri, enine ve boyuna yetmiser zirâ genisletilir ve içi aydinlatilir. Sonra ona:
- "Uyu" denilir. Bunun üzerine o kimse:
- "Âilem(in efradinin bulunduklari yer)e döneyim de (su se-
vindirici hâlimi) onlara haber vereyim" der. Melekler, söyle söyler-
ler:
- "Sâyet sen mümin olmasaydin, ates içindeki yerinin neresi olacagina bir baksana! Fakat Allah oradaki yerini su makamla degistirdi. Her ikisini bir arada görüp sevinci artar" (26). "Gelin uykusu gibi uyu" denilir.

O, tekrar diriltilecegi vakte kadar bu hâl(in sevinci için) de ka-lir. Eger ölü, bir münafik (ve kâfir) ise cevabinda der ki:
- "Insanlardan isitirdim, ona Allah'in peygamberi derlerdi de ben de öyle derdim. Hakikatte o bir peygamber midir, degil midir bilmiyorum." Bunun üzerine melekler:
- "(Bilmez olaydin, söylemez olaydin)! Biz de öyle söyledigini biliyorduk" derler. (Demirden bir çekiçle öyle bir vururlar ki, insan ve cinden baskasi feryadini hep isitir).

Topraga hitaben, "Onu olanca siddetinle sik" denilir. Toprak onu öylesine sikar ki yan kemikleri birbirine geçer ve artik o, bâs (-ü ba'de'l-mevt) vaktine kadar bu halden kurtulamaz" (27).

Melekler, sorgulari sirasinda, Peygamber (s.a.v.)'den sual açar-ken saygi ifade eden bir cümle kullanmadan "Bu zat hakkinda ne dersin?" seklinde sormalari, imanda sâdik olanla olmayani, münkir ile mü'mini ayirt etmek için kullandiklari bir imtihan seklidir. Yoksa Pey-gamber (s.a.v.)'e saygida kusur ettiklerinden degildir (28).

_____________________
(1) Sûre-iSûrâ, 5.
(2) Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 5, sn. 173.
(3) Sûre-i Tekvîr, 19-21.
(4) Sûre-i Suarâ, 192-195.
(5) Tefsir-i Kurtubî, c. 2, sh. 38.
(6) Sûre~i Secde, 11.
(7) Tefsir-i Kurtubi ,c.2,sh.\.39.
(8) Sûre-i Zümer, 68.
(9) Ibni Mâce, c. 2, sh. 1448.
(10) Sûre-i Hâkka, 17.
(11) ei-Iman bi'l-Melâlike, sh. 96.
(12) Bu tesbihatin mânâsi: "Ya Aliah! Ilminden sonra hilmin üzerine seni tenzih ve hamdinle tesbih ederim."
(13) Bu tesbihin mânâsi: "Ya Allah! Kudretinden sonra afvin üzerine seni tenzih ve hamdin ile tesbih ederim."
(14) Bakiniz: Sûre-i Zümer, 75.
(15) Sûre-i Mü'min, 7-9.
(16) Tefsir-i Kurtubî, c. 15, sh. 294.
(17) Sûre-i Isrâ, 14.
(18) Sûre-i Zuhruf, 80.
(19) Sûre-i Kaf, 17-18.
(20) Sûre-i Ra'd, 11.
(21) Sûre-i Tahrim, 6.
(22) Sûre-i Müddessir, 31.
(23) el-Yevâkît ve'l-Cevahir fî Akaidi'l-ekâbir, c. 2, sh. 125.
(24)Sûre-i Fussiletî, 31.
(25) Tefsir-i Kurtubî, c. 15, sh. 359.
(26) Hadis-i serifin meâlinde parantez arasinda gösterilen ifadeler, Buhârî ve Müslim'in Enes (r.a.)'den rivayet ettikleri hadisten iktibas olunmustur.
(27) Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 4, sh. 181-183.
(28) el-Yevâkît ve'l-Cevahir fî Akaidi'l-ekâbir, c. 2, sh. 125.


Konular