Kitaplar | Konular | Muhtasar Islam Tarihi

   Kur'ân-ı Kerîm'in Füsunkâr Te'siri

Ömer kendisini tutamadı; "Bu, ne güzel, ne şerefli kelâm! Bu kelâmdan daha güzeli, daha tatlısı olmaz!" dedi.

Habbab, Ömer'in bu sözünü işitince, saklı bulunduğu yerden çıkıp, O'na; "Müjde, ey Ömer! Dilerim ki Rasûlüllah'ın yaptığı duâ senin hakkında gerçekleşsin. Dün gece O, «Allâhım! İslâmiyeti, ya Ebû'l Hakem bin Hişam'la ya da Ömer ibn-i Hattab ile kuvvetlendir.» diyerek duâ ettiğini işittim. Allah, Allah! şu işe bak, ey Ömer!" dedi.

Ömer; "Rasûlullah şimdi nerededir?" diye sordu.

Fâtıma; "Eğer, O'na lâyık olmayan bir hareket ve bir yaramazlık yapmayacağına yemin edersen, yerini sana bildiririm." dedi.

Ömer; "Evet, Allâh'a yemin ederek söz veriyorum." deyince,

Fâtıma da, Habbab da; "O şimdi, Erkam'ın Safâ tepesi yanındaki evindedir. Yanında da Eshâbından bâzı kimseler bulunmaktadır." dediler.

Ömer, Habbab'a; "Kalk, önüme düş. Beni Muhammed (A.S)'a kadar götür. Müslüman olacağım." dedi.

Ömer, kılıcını alıp kuşandıktan sonra, Rasûlüllah ve Eshâbının bulundukları Erkam'ın evinin kapısını çaldı, içeriden;

"Kim o?" denildi.

Ömer, "Hattabın oğlu!" dedi.

Ömer'in, Peygamber Efendimiz'e karşı hiddetini bildikleri ve kendisinin iyi niyetli geldiğini bilmedikleri için, sahabiler önce kapıyı açmadılar. Ömer'in sesini işitince Eshâbdan Bilâl-i Habeşî kalkıp kapının arasından baktı. Ömer'in kılıncını kuşanmış olarak geldiğini görünce Rasûlüllah Efendimize bir şey yapacağından korktu ve feryat ederek geri döndü; "Yâ Rasûlellah! Ömer ibn-i Hattab O! Kılıncını kuşanıp gelmiş! O'nun şerrinden Allâh'a sığınırız" dedi.

Hz.Hamza; "Bırakın O'nu, gelsin! Eğer, hayırlı bir maksatla geldi ise, kendisini hayırla ağırlarız. Eğer, kötü bir maksatla geldi ise, O'nu kendi kılıncı ile öldürürüz!" dedi.

Peygamber Efendimiz; "Kapıyı açın, bırakın O'nu, gelsin! Eğer, Allah O'nun hayrını murad ettiyse, kendisini doğru yola iletir!" dedi.

Bilâl-i Habeşî, gidip kapıyı açtı.

Peygamberimiz ayağa kalktı. Ömer'i yanına gelinceye kadar ayakta bekledi. Gelince, O'nu, elbisesinin toplandığı yerden ve kılıcının bağından tuttu. Şiddetlice çekip sarsarak; "Ey Hattabın oğlu! niye geldin? Vallâhi, Velid ibn-i Muğîre gibi, senin hakkında da Yüce Allâh'ın rezil ve rüsvay edici şiddetli âyetler indirdiğini görmek istemiyorum! Sen sonuna kadar mı bu halde sürüp gideceksin?! Allâhım! Bu, Hattab'ın oğlu Ömer'dir! Allâhım! İslam dînini Hattab'ın oğlu Ömer'le kuvvetlendir!" dedi.

Ömer, Peygamberimiz'in mânevi heybetinden sarsılmış ve iki dizi üzerine yere çökmüştü. Ömer; "Yâ Rasûlellah! Ben, Allâh'a ve Rasûlüne, O'nun Allah'dan getirdiklerine îman etmek için geldim!" deyince,

Peygamber Efendimiz tekbir getirdi. Peygamberimiz'in Eshâbından orada bulunanlar da tekbir getirdiler. Bu öyle bir muhteşem andı ki, tekbir sesleri, Mekke sokaklarını çınlattı! Mescid-i Haram'da bulunan müşrikler bile bunu işittiler. Hz.Ömer, Müslüman olanların kırkıncısı olmuştu.

Hz.Ömer; kendisini doğru yola, İslam dînine kavuşturduğu için, Allâh'a şükür ve minnetini, Rasûlüllah'a bağlılığını dile getiren bir kasîde söyledi.

Müşriklerin yaptıkları zulüm ve işkenceler yüzünden Müslümanlar tedirgin olmuş, evlerinden barklarından uzaklaşmışlardı. Onlar, Hz.Hamza ve Hz.Ömer'in Müslüman olmaları ile, çektikleri işkencelerin biraz hafifleyeceğini umdular. Çünkü, bu iki zâtın, Peygamber Efendimiz'i koruyacaklarını, düşmanları biraz yola getireceklerini biliyorlardı.

Abdullah ibn-i Mes'ud der ki: "Hz.Ömer'in Müslüman oluşu, İslâmiyet için bir fetih idi. O'nun hicreti nusret, halîfeliği de rahmet oldu. Hz.Ömer Müslüman oluncaya kadar Kâbe'nin yanında topluca namaz kılmağa kâadir olamadık. Hz.Ömer Müslüman olduğu zaman, kendisi Kâbe'nin yanında namaz kılıncaya kadar ve biz de kendisiyle birlikte namaz kılıncaya kadar, Kureyş müşrikleriyle mücâdele etti."

Hz.Ömer der ki: "Rasûlüllah ve Eshâbı'nın, müşriklerden gizlendikleri sıralarda, Müslüman olunca; «Yâ Rasûlellah! Biz ölü olsak da, diri olsak da, Hak ve Gerçek Dîn üzerinde değil miyiz?» dedim.

Peygamber Efendimiz; «Evet! Varlığım Kudret elinde olan Allâh'a yemin ederim ki, siz ister ölü, ister diri olun, Hak Dîn üzerindesiniz?» dedi.

«O halde ne diye gizleniyoruz? Seni Hak Dîn ile gönderen Allâh'a yemin olsun ki hiç çekinmeden, korkmadan, oturup, İslâmiyeti açıklamadığım bir küfür meclisi kalmıyacaktır. Seni Hak Dîn ile gönderen Allâh'a yemin olsun ki çıkacağız, İslâmiyeti açığa vuracağız!» dedim.

İki saf hâlinde Erkam'ın evinden çıktık. Safların birisinin başında Hamza vardı. Birisinde de ben vardım. Sert adımlarla yerin topraklarını un gibi tozuta tozuta Mescid-i Haram'a girdik. Kureyş müşrikleri şaşkın ve ürkek bakışlarla bir bana bakıyor, bir Hamza'ya bakıyorlardı. «Eyvâh! Ömer bizi ikiye ayırdı.» dediler. Onlar, o güne kadar, bir benzerine daha uğramadıkları bir musibete uğramış gibiydiler.

Müşrikler; «Ey Ömer! Arkandakiler kimler?» dediler.

«Lâ İlâhe illallâh! Eğer sizin herhangi biriniz kımıldarsa, onu kılıcımla yere sererim.» dedim.

Rasûlüllah, Beytullâh'ı tavaf etti. Öğle vakti, açıktan namaz kıldıktan sonra yanındakiler ile birlikte Erkam'ın evine döndü. O zaman, Rasûlullah, «Hak ve gerçek olanla, batıl ve boş olanın arasını ayırdım.» diye bana «Fâruk» adını verdi!".


Konular