Kitaplar | Konular | ATEİZM VE ELEŞTİRİSİ
e. Ahlâk Delili
Rasyonel ve psikolojik yönleriyle Tanrı'nın varlığına giden insan, bir başka yönüyle de aynı neticeye varabilmiş ve bu inancını ispatlayabilmiştir. O yön de insanın ahlâkî bir varlık olmasıdır. Bu özelliği sayesinde insan ?iyilik? ?güzellik?, ?doğruluk?, ?adalet? ve ?hakkaniyet? gibi kavramlara sahip olmuş, pratikte de bunları tesis etmeye çalışmıştır.
Bütün yetenek ve vasıflarıyla Tanrı'nın varlığına gitmeye muktedir olan insanın ahlâkî yönüyle bundan uzak kalması düşünülemezdi. İçimizdeki vicdan, merhamet, sadakat, şefkat, vefa ve acıma duygusu da diğerleriyle birlikte Tanrı'nın kalbimize yerleştirdiği ve doğamıza nakşettiği işaretler olmuştur. Yeri ve zamanı geldiğinde bu değerler uğruna insanların varlığını, canını ve malını dahi tehlikeye atması, pek çok şeyden vazgeçmesi ondaki Tanrı inancının gösterge-sidir.
İnsan sadece biyolojik ihtiyaçları için yaşamaz. Yani hayat sadece yemek ve içmekten ibaret değildir. Tam tersine biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçların karşılanması insan için amaç olmayıp birer araçtır. Bunlar birtakım ulvî amaçlara ulaşabilmesi için insana yardımcı olan ve ayakta tutan şeylerdir. Doğrusu insan gibi bir varlığın da sadece yemek ve içmek gibi bir amaçla varolmuş olması düşünülemez. Öyle olsaydı ortada çözülmesi gereken çok ciddi mantıkî problemler olurdu. Nitekim ormanda yaşayan ve günlük ihtiyaçlarını karşılayarak hayatını devam ettiren ve günü geldiğinde ortadan kaybolan canlı varlıkların durumunda bir anormallik görmemekteyiz. Hatta onların yaşamlarında dahi (kendi şartlarında) ahlâkî bir düzenin varlığını görmekte en zor zamanlarında dahi hemcinslerine sadakatte kusur işlemediklerini müşahade etmekteyiz. Dolayısıyla insandaki ahlâkî değerlerin varlığı o değerlerin bir kaynağı olarak Tanrı'nın varlığına büyük bir işarettir.(63)
Bir kısım düşünürler insanın ahlâkî yapısından hareketle Tanrı'nın varlığına giderken O'nu aynı zamanda ahlâkî yaşamın garantisi olarak görmüşlerdir. Meselâ ünlü Alman düşünürü Kant insanın mutlu olması gereken bir varlık olduğunu bunun da ahlâklı olmakla elde edilebileceğini söylemiştir. Kant'a göre böyle olduğu takdirde insanoğlu ulaşabildiği en yüksek iyiyi de elde etmiş olacaktır. Ancak Kant'a göre mevcut şartlarda (maddi dünyada) ahlâkla mutluluğun bir araya gelmesi çok zordur. İçerisinde yaşadığımız dünya ve fizikî çevrede pek çok engeller bulunmaktadır. Dolayısıyla bunun mevcut dünyamızda gerçekleşmesi imkânsızdır.
Kant'a göre insanın ahlâklı olarak mutluluğu yakalayabil-mesi ve mükemmel bir varlık olması için iki unsur gerekmektedir. Birincisi onun ölümsüz olması lâzımdır. Çünkü insanın şu anki yaşamı çok kısadır ve sorunlarla doludur. Sonuçta insan sonsuz bir yaşama sahip olmalıdır. İkincisi ve en önemlisi ise bunları kendine sağlayacak yüce bir gücün varlığı gerekmektedir. Bütün bunları düşünmenin yolu da evreni ahlâk kanunlarına göre idare eden mutlak bir varlığın tasavvurundan geçecektir.
Yine Kant'a göre ahlâkî ilkeler sadece ilke olarak kalmamalıdır. Onlar pratiğe dökülerek uygulanmalıdır. Bu ilkeler yaşama geçirildiği takdirde anlamlı olacaklardır. Bunun garantisi de ölümsüzlüğü bize kazandıracak olan Tanrı'nın varlığıdır. Görüldüğü gibi rasyonel ve geleneksel kanıtları eleştiren ve inancın akılla temellendirilemeyeceğini söyleyen Kant sonuçta başka bir yolla (ahlâk kanıtıyla) Tanrı'ya gitmiş ve O'nun varlığının gerekliliğine işaret etmiştir.(64)