Kitaplar | Konular | Muhtasar Islam Tarihi

   Allâh'ın Nusreti İle Müslümanların Tekrar Toparlanması

Bu karışık durumda Peygamber Efendimiz, kaçanları durdurmağa çalışıyor, koca bir düşman ordusu karşısında yalnız kaldığı halde yine dâvasından dönmüyor, hak dâvasında sabit olduğunu ısrarla belirtiyor, düşmanlara ve kaçanlara karşı sağına soluna dönerek; "Enen'nebiy lâ kizib, enebnü Abdülmuttalib lâ kizib" diye haykırıyordu. Fakat, kaçışanlardan hiçbirinin döndüğünü görmüyordu.

Ayrıca, bu esnâda amcası Abbas'ın gür sesi dağılanları, Peygamberin etrafında toplanmağa çağırıyordu. Hz.Abbas, Medînede seher vakti Kâ'b mevkiindeki hizmetçilerine Seli dağının tepesinden seslenir ve sekiz millik uzaklıktan sesini onlara duyururdu. Hz.Abbas (R.A.); "Ey Ensar topluluğu! Ey Rıdvan bîatı topluluğu! Ey Akabede bîat eden Ensar! dönünüz...!" diye seslendi.

Bütün vâdide olanlar O'nun gür sesini işitti. Hepsi ölüm üzere yaptıkları bîatı hatırladılar. Duyan mıhlanıp kaldı. Mıhlanıp kalan önündekini durdurdu.

Dâveti işiten Müslümanlar, "Lebbeyk, Lebbeyk (emrindeyiz, emrindeyiz)" diyerek atlarının ve develerinin eğerlerini geri çevirerek Allah Rasûlüne doğru koştular.

Onların bu dâvete icâbet edişleri develerin, ineklerin yavrularını özleyerek gelişlerini andırıyordu. Sanki, evvelâ geri dönenler başka, tekrar dönenler başka insanlardı. Sanki, Sahâbilik onlardan bir an kalkar gibi olup tekrar yerine oturmuştu, nehir tersine dönmüştü. Hep birden toplanıp düşmanın üstüne sel gibi atıldılar.

Fahri Kâinât o esnâda; "işte fırın şimdi kızıştı." buyurdu. Yerden bir avuç toprak alarak, müşriklerin yüzüne doğru «yüzleri kara olsun» diye savurdu. Büyük bir mûcize zuhur etti. Havazinlilerden, gözlerine ve ağızlarına toprak veya kum dolmadık bir kimse kalmadı.

Gökten düşen demir parçalarının taşların üzerine vurmasıyla çıkan sesler gibi sesler duyulmağa başladı. Hz.Ali onların bayraktarlarını da öldürünce, şiddetleri kesildi. Müslümanların elinden kurtulmak için, son sür'at kaçmağa başladılar. Kısa zamanda düşman dağıldı. Artık öldürülen öldürülene, esir edilen esir edilene, kaçan kaçana... Tam gâlip gelecekleri sırada, mağlub olup hezimete uğramaları onlara büyük bir ders olmuştu.

Talha Hazretleri, müşriklerden 20 kişiyi katlederek rekor kırmıştı. Hâlid ibn-i Velid (R.A.) da çok düşman katletmesinden dolayı, derin yara almıştı.

Huneyn Muhârebesinin bidâyetinde Müslümanlar, biraz mağlubiyet acısını tattıktan sonra Allâh'ın yardımıyla gâlip geldiler, zafere eriştiler.

Bu hususu Kur'ân-ı Kerim'de, Cenâb-u Hakk şöyle beyân ediyor: "Andolsun ki Allah, bir çok harp yerlerinde ve Huneyn gününde size yardım etmiştir. O Huneyn günündeki çokluğunuz, o zaman size ucub vermişti. Bu, size gelecek kazadan bir şeyi gidermeğe yaramamıştı. Yeryüzü o genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihâyet bozularak gerisin geri dönüp gitmiştiniz. Sonra Allah, Rasûlü ile mü'minlerin üzerine sekînetini «kuvve-i mâneviyesini» indirdi, görmediğiniz, «melek » ordularını indirdi ve kâfirleri azaplandırdı. Bu, o kâfirlerin cezâsı idi." (Sûre-i Tevbe, âyet 25-26).

Müşriklerden 300 kişi öldürülmüş, Müslümanlardan 70 şehid verilmişti. Ayrıca bu harpte, daha önceki harplerin hiçbirinde elde edilmeyen ganîmet elde edildi. Şöyle ki: 24.000 deve, 40.000 koyun, 4.000 okka gümüş, 6.000 esir alındı.

Müşriklerin kumandanı Mâlik'in bozulan ve kaçan ordusunun bir kısmı Tâif'e sığındı, diğer bir kısmı ise Nahle'ye, geri kalanlar da Evtas mevkiinde karargâh kurdular. Rasûlü Ekrem, Evtas'da onları tâkip vazîfesini Ebû Amr (R.A.)'a vermişti. Ebû Amr, onlarla çarpıştı. Birçoklarını öldürdükten sonra ağır yaralanınca, yerine Ebû Mûsal Eş'arî'yi geçirdi. Ebû Mûsal Eşari, onları bulundukları yerde perişan etti. Mallarını ve aldığı esirlerle birlikte geri dönüp, Rasûlüllah'a geldi.


Konular