Kitaplar | Konular | Muhtasar Islam Tarihi

Eshâbın Sahavet Yarışı

Allah Rasûlü'nün önceleri, gideceği gazveleri gizlemesi adetlerinden olduğu halde, bu seferi bütün Müslümanlara bildirmişti. Çünkü, bu öbür harplerden daha farklı bir harp olup, uzun bir yolculuk, kuvvetli bir düşman onları bekliyordu. Bunun için, iyi bir hazırlıkla düşman karşısına çıkmak için durumu Eshab'ına bildirdi. Zenginleri, orduyu techiz etmeğe teşvik etti. İşte bu noktada, Eshâbı Kirâm birbirleriyle adeta yarış ediyorlardı.

Hz.Osman (R.A.), zahîre yüklü 300 deve ile nakden 1000 altın verdi. Hz.Osman'ın bu hareketinden sonra, Allah Rasûlü'nün yüzü sevinçle doldu ve sürur içinde kaldı. "Ey Osman! Allah senin kıyâmet gününe kadar vuku' bulacak, gizlediğin açıkladığın bütün kusurlarını bağışlasın." diyerek duâ buyurdu.

Hz.Ömer (R.A), malının yarısını verdi. Allah Rasûlü, O'na da bereket duâsı etti.

Hz.Ebû Bekir (R.A.) ise elinde olan nesi varsa, herşeyini bu yola vakfetti. Yanında bulunan servetinin hepsini getirdi. Onu, kendisinden bile gizler gibi Peygamber Efendimiz'e usûlca verdi.

Allah Rasûlü; "Ya Ebâ Bekir! Ev halkına ne bıraktın." diye sordu.

Hz.Ebû Bekir; "Onlara, Allah ve Rasûlü'nü bıraktım." dedi.

Önceden içinden; «Ebû Bekir, beni her defa geçiyor. Ben de hayır yarışında bu def'a onu geçeyim.» diye niyet etmiş olan Hz.Ömer, Hz.Ebû Bekr'in hayır yarışında yine kendisini geçtiğini görünce hüngür hüngür ağlıyarak; "Vallâhi, Ey Ebû Bekir! Babam anam sana fedâ olsun. Hayır yolunda hiçbir yarış yapmadık ki, Sen onda beni geçmiş olmayasın. Ben, artık anladım ki, hiçbir şeyde Seni geçemeyeceğim." dedi.

Daha sonra Eshâbı Kirâm'dan her biri, mâli gücü ve îmânı nisbetinde, bu ûlvi Tebük seferi için mallarını infak ettiler. Abdurrahman ibn-i Avf, bu sefer için 100 okka altın, Hz.Abbas ve Talhâ bir çok şeyler infak ettiler. Asım ibn-i Adiyy, 1400 kilogramlık bir hurmayı infak etti.

Birçok kadınlar da imkanlarına göre, her şeylerini Allah ve Rasûlüne gönderdiler. Bâzı kadınlar, kollarındaki bilezikleri, kulaklarındaki küpeleri, göğüslerindeki gerdanlıkları, mescidde Peygamber Efendimiz'in önüne atıyorlardı. Allah Rasûlü de onlara en güzel bir şekilde duâ ediyordu.

Peygamberimiz, işini çok sıkı ve hızlı tuttu. Sefere çıkmak için ordugâhını Seniyyet-ül Vedâğ'da kurdu. Kadınlar ve çocuklar, Peygamber Efendimiz'i uğurlamak için buraya kadar geldi. Tebük Seferi için toplanan Müslümanlar, dîvan defterine sığmayacak kadar çoktu. Allah Rasûlü, ordugâhta namaz kıldırmakla, Hz.Ebû Bekir (R.A.)'i vazîfelendirdi. Medîne'de, Muhammed ibn-i Mesleme'yi yerine vekil bıraktı.

Peygamberimizle birlikte Seniyyet-ül Vedâğ'a kadar gitmiş olan Hz.Ali'ye; "Burada muhakkak ya ben oturacağım, ya sen oturacaksın." buyurup Ehl-i Beyt'in ihtiyaçlarını görmek üzere Medîne'de bırakınca, Hz.Ali ağlıyarak; "Yâ Rasûlellah! Beni çocuklar ve kadınlar içinde vekil mi bırakıyorsun?" dedi.

Peygamberimiz; "Bana göre Sen, Hz.Mûsa yanında Hz.Hârun mevkiinde olmağı, kabul etmiyor musun? Ancak benden sonra nebî yoktur." buyurdu.

Bunun üzerine Hz.Ali, hemen geri dönerek, öyle hızlı yürüdü ki ayaklarının kaldırdığı tozların havaya yükseldiği görüldü.


Konular