Kitaplar | Konular | Negatif Limanlar'dan Pozitif Sulara

4) Başınıza Gelenler İnançlarınızla Birleşmedikçe Felaket Adını Almaz

Seminerlerimden birinde olumlu düşünceyi ve insana kazandırdıklarını anlatıyor ve şöyle diyordum:

Başımıza her türlü olay gelebilir, bunun için olabilecek her şeye hazırlıklı olmayı öğrenmeliyiz. Yaşam her zaman bizim istediğimiz gibi olmayabiliyor. Bizler sakin birer liman aramak yerine, gemilerimizi fırtınalara karşı donatmalıyız. Bir çok kimse yaşamını çeşitli hastalıklara yakalanacağı veya başına kötü şeyler geleceği endişesi ile harap eder. Böyle korkulara kapılmak bize hiçbir yarar sağlamadığı gibi, genellikle korkulan şeylerin başımıza gelmesiyle sonuçlanır. Yaşam düzeyimizi belirleyen şey başımıza gelen olaylar değil, bizim bu olaylara karşı gösterdiğimiz tepkilerdir dedim ve çok ilginç bir örnek verdim:

Fransa'da, 9 yaşında bir kız çocuğu, tek kişilik uçağı ile o yaşta birinin yaptığı en uzun uçuşu gerçekleştirmeye çalışıyordu. Süper bir kızdı o, tek başına uçağı kullanabiliyordu. Kendisini rekora taşıyacak uçuşa başladı. Bir müddet güzel bir şekilde uçtu. Ancak bir süre sonra uçağı büyük bir gürültüyle yere çakıldı.

Ertesi gün cenaze töreninde herkes annesini izliyordu küçük kızın. Son derece yıkılmış olacağını zannediyorlardı annenin, ama anne gayet metin bir tavır sergiliyordu. Gazeteciler neler hissettiğini sordular acılı anneye, annenin cevabı ise çok ilginçti:

- Ben Allah'a şükrediyorum, böyle bir insanla 9 yılımı geçirdim.

Anlattığım olumlu düşünmeyle ilgili bu uç örnek katılımcıları çok etkilemişti. O sırada bir holdingin yönetim kurulu başkanı Ömer Faruk Bey söz alarak şöyle dedi:

- Aramızda buna benzer bir olay yaşamış ve tüm yaşadıklarına rağmen hala hayata olumlu bakabilen bir arkadaşımız var, deyince; ilginç bir olayla karşılaştığımı anladım ve "kim bu arkadaş?" dedim.

Ömer Faruk Bey, yanında oturan elektrik mühendisi Mükremin Karaağaç'ı gösterdi. Mükremin Bey yaşadıklarını şöyle anlattı:

1988 yılının bir Ağustos günü ailesi bir trafik kazası geçirmiş, bu kazada 8 yaşındaki oğlunu ve 5 yaşındaki kızını kaybetmiş, eşi ise çok ciddi bir şekilde yaralanmış. 60 gün komada kalan eşine, hastaneden çıkıncaya kadar çocuklarının ölümünü söylememiş Mükremin Bey. Şöyle düşünmüş bu olaydan sonra:

- Daha 10 yıl önce evli bile değildik. Kızımı uzak bir ülkeye gelin, oğlumu uzun süreli askere gönderdiğimi var sayarak, Allah bizi diğer tarafta birleştirsin diye dua ettim. Eşim hayattaydı ve ona destek olmak bana düşüyordu. Eğer ben çocuklarımın ölümünden dolayı kendimi hayattan soyutlamış olsaydım, ne eşim hayatta kalabilirdi, ne bu olaydan sonra çocuklarımız olabilirdi, ne de ben mesleğime devam edebilirdim.

Eğer Mükremin Bey başlarına gelen bu olayın bir felaket olduğuna inansaydı, bu inanç Karaağaç ailesine çok daha kötü sonuçlar getirebilirdi.


Konular