Kitaplar | Konular | Dost Kazanma ve insanlari Etkileme Sanati

1. Aile Hayatınızın Mezarını Kazmak İstemiyorsanız

Altmış beş yıl önce Napolyon Bonapart'ın yeğeni Üçüncü Napolyon, vTeba Kontesi, Marie Eugenie Ignace Augustine de Montijo ile evlenmişti. Çevresindekiler kadının meçhul bir İspanyol kontunun kızı olduğunu ileri sürüyorlardı. Ayrıca kadının güzelliği ve zerafeti herkesi etkiliyordu. Napolyon "Bütün bunların önemi yok. Sevdiğim, saydığım bir kadını, tanımadığım bir kadına tercih ettim" demişti.

Napolyonun karısı genç ve güzeldi, paraları ve elde edebilecekleri her şey mevcuttu. Evliliğin kutsal ateşi, hiçbir zaman bu kadar parlak yanmamıştı.

Ama bu kutsal alev çok geçmeden söndü. Napolyon, Eugenie'yi İmparatoriçe yapmıştı, ama ne aşkın gücü ne de tahtın saltanatı, bu kadını bir baş belası olmaktan çıkarmamıştı. Kadın çok geveze ve kıskançtı. Kıskançlıkla kocasının isteklerine karşı gelmiş, ülke meseleleri görüşülürken bile toplantı salonuna girmiş ve toplantıların yarıda kalmasına sebep olmuştu.

Akrabalarına kocasından şikayet eder, ağlar, sızlar tehditler savururdu. Kocasıyla her gün kavga ederdi. Napolyon koca sarayda başını dinlemek için müsait bir yer bulamıyordu. Eugenie bu şekilde davranarak ne kazandı?

Bunun cevabını, E.A. Rheinhardt'ın ünlü kitabı: "Napoleon ve Eugenie: Bir imparatorluğun Traji-Komedisi" adlı eserde çok güzel verilmiştir. "Napolyon sarayın arka kapısından gizlice çıkar, yanına bir dostunu alarak güçlükle gidilebilecek arka sokaklarda dolaşarak kendisini rahatlatmaya çalışır ya da kendisini bekleyen bir kadının yanına giderdi "

-Eugenie Fransa tahtında oturuyordu, güzel bir kadındı, ama kıskançlığı bu aşkın devam etmesini engellemişti. Eugenie, "Bütün korktuklarım başıma geldi" diye haykırabilirdi. Ama bütün bunların olmasına sebep olan kendisiydi.

Kont Leo Tolstoy'un karısı da bunu, çok geç öğrenmişti. Son nefesini vermeden önce kızlarına. "Babanızın ölümüne ben sebep oldum" diye itiraf etmişti. Kızlar annesinin gerçeği söylediğini biliyorlardı. Babalarının annelerinin dırdırı, bitmek tükenmek bilmeyen istekleri yüzünden öldüğünü çoktan anlamışlardı.

Oysa, Kont Tolstoy ve karısının bütün imkanları vardı. Tolstoy çok ünlüydü, hayranları onun etrafından ayrılmazlar, ne söylerse not alırlardı. Tolstoy'un ünlü birisi olmasının yanında çocukları, serveti, kısaca sahip olabileceği her şey vardı. Sonra Tolstoy yavaş yavaş değişti. Yazdığı kitaplardan utanıyor, barışı öven, savaş ve yoksulluğun ortadan kaldırılması ile ilgili yazılar yazıyordu. Bütün arazilerini sattı ve sefalete düştü. Tarlalarda çalışıyor, odun kesiyordu.

Leo Tolstoy'un hayatı bir trajediydi. Ve bu trajediye sebep evliliğiydi. Tolstoy seksen iki yaşına geldiği zaman 1910 yılında bir tren istasyonunda öldü. Ölürken karısının cenazesine gelmemesini istedi.

Kadının şikayet etmesi için bir çok sebebin bulunduğu düşünülebilir. Kıskançlık ve huysuzluk kadına yardımcı mı olur, yoksa kötü olan durumu daha da kötüleştirir mi?"

Aile hukuku davalarına onbir yıl bakmış olan Bessie Hamburger, binlerce boşanma davasına bakmış ve kocaların evlerini terk etmelerinin en önemli sebebinin kadının dırdırı ve kadının kıskançlığı olduğunu söylemiştir. Boston Post gazetesinin yazdığı gibi, "Bir çok kadın, dırdır etmek suretiyle, evlilik hayatlarının mezarını kazmaktadırlar."

Aile hayatınızda mutlu olmak istiyorsanız. Birinci kural şudur:

Sakın dırdırcı bir kadın olmayınız!


Konular